005  İslâm'ı anlamak


Değerli Kardeşim,

İnsanı anlatmaya çalıştığım önceki makalelerimde, sizlere, insanın beş varlık boyutundan söz etmiştim. İnsan, ilk boyutta, madde aleminin fiziksel ve kimyasal niteliklerini, ikinci boyutta bitkiler aleminin fizyolojik niteliklerini, üçüncü boyutta hayvanlar aleminin psikolojik niteliklerini kendinde toplar. Dördüncü boyutta da düşünebilme, karar ve hüküm verme yetenekleri ile diğer yaratıklardan ayrı insani kişilik kazanır.


# İnsana hesapsız nimetler verilmiştir

Kuşkusuz insan bu seviyeye gelinceye kadar, kendisine, harikulade nimetler sağlanmıştır. Sadece bir fizyolojik boyutu tasavvur etmeye çalışın. Bu mekanizma içinde onbinlerce kimyasal görev yapar. Bunlardan bir tek enzimin, ya da bir tek hormonun görev yapmadığını hayal edin. İnsan, ne sıkıntılı durumlar yaşar.

Psikolojik boyutumuzdaki nimetleri hatırlamaya çalışın. Dikkatinizin zayıfladığını, belleğinizin yok olduğunu, ya da bilincinizi kaybettiğinizi düşünün. Zeka geriliğine düçar olduğunuzu hayal edin. Sizin için ne kadar kötü olur.

Bir de akıl nimetinin yok olduğunu düşünün. Düşünemediğiniz, karar ve hüküm sahibi olmadığınız için kimse sizi adam yerine koymaz. Kendinizi idare edemezsiniz. Mallarımızı idare edemezsiniz. İçinde yaşadığınız toplumla ilişkileriniz alt üst olur. Bir sözleşme imzalayamazsınız. Oy kullanamazsınız. Herhangi birisine bir haber götürseniz, verdiğiniz habere bile kimse inanmaz. Bu, ne kötü bir durumdur.

İşte insan, varlığının bu ilk dört boyutunda, kendi Yaratan'ının, rahmet ve merhamet sahibi yüce Allah'ın hadsiz hesapsız ninetlerine mazhar olmuştur. Fakat yazık ki insanların pek çoğu, bu nimetlerin hiç birisinin farkında değildir.


# Ulu Yaratan, yaptığı bu ihsanları tamamlamak istemektedir

Değerli Kardeşim,

İnsanın yaratıcısı ve onun en büyük dostu olan Ulu Allah, akıl boyutuna kadar insanı böylece hadsiz hesapsız nimetlerle donatmıştır. Bu noktadan sonra da, olgunlukların doruklarına taşıyarak onu çok daha şereflendirmek ve ona olan bu iyilik ve ihsanlarını tamamlamak istemektedir.

"Allah sizi zorlamak istemez, Allah sizi arıtıp üzerinize olan nimetini tamamlamak ister..." [Maide, 6]

Ancak bu aşamadan sonra gerçekleşecek olan bu ihsanlar, kişinin kendi iradesine bağlı kılınmıştır. Yani bunun için insanın kendi bencilliğinden, kendi kibrinden, kendi kişiliğinden vazgeçmesi ve tamamen Yaratan'ın iradesine teslim ve tabi olması gerekmektedir. İşte bu teslimiyete, kısaca, "İslam" denir.

Geçen makalelerimde size insanı anlatmaya çalışmıştım. Bu makalemde de size, Islamı anlatmaya çalışacağım.


# İslam, ulu Allah'ın iradesine bağlanmaktır

Değerli Kardeşim,

İslam, Arapça kökenli bir kelime olup, "kendisini başkasının eline bırakmak, teslim olmak" anlamına gelir. Dini bir terim olarak anlamı, alemleri yaratan, yarattıklarının her ihtiyacını karşılayarak onları ayakta tutan, onlara gerekli kuvvet ve enerjiyi veren, onları dilediği şekilde organize eden, dilediğini dilediği zaman var veya yok eden; eşi, benzeri, ortağı, yardımcısı olmayan; mülkün gerçek sahibi ve âlemlerin tek egemeni olan Ulu Allah’a teslim olmak, O'nun iradesine bağlanmak demektir. Kendi nefsinin isteklerine göre değil, Allah'ın irade, buyruk, hüküm ve isteklerine göre yaşamak demektir, İslam.

Bunun da temel öğesi "iman"dır. İnsanın inanmadan, varlığını kabul etmeden, kabul etmediği bir iradeye uyması söz konusu olabilir mi? Onun için din bilginleri, imanı, dinin temeli kabul etmişlerdir.

Değerli Kardeşim,

Dinler, ilahi terbiyenin tecelli sistemleridir. İlahi rahmet, dinler sayesinde, insanın şahsında gözle görülür güzel davranış biçimlerine dönüşür. Dinler sayesinde insan, bencil ve kötü insani kişiliğinden sıyrılarak temiz ve olgun ilahi bir kilişik kazanır.

Ulu Yaratan, son kitabında kendisi için "Allah" adını uygun görmüştür. Bu güzel ve şerefli ad, O'nun bütün güzel sıfatlarını kendinde toplamaktadır. Onun için bu güçsüz, bu güzel ismi kullanmayı tercih ediyorum.


# Ulu Allah, kendi terbiye sisteminin adını İslam koymuştur

Islam, Allahü tealanın Rab (terbiye edici) güzel adının insan üzerindeki tecellisidir. Allahü teala, insanı varlık olgunluğunun doruklarına taşıyacak olan kendi "terbiye sistemi"nin adını İslam koymuştur. Ve Allah indinde İslam'dan başka din yoktur.

"Allah katında tek bir din vardır. O da İslam'dır. [Al-i İmran, 19]

İslam, bir doktrindir. Adem aleyhisselamdan Muhammed aleyhisselama kadar uzanan bir peygamberler zincirinin bizlere tebliğ ettikleri, bir eğitim ve öğreti sisteminin adıdır.

Şeriatlarında bazı farklılıklar olsa da bütün semavi dinlerin aslı, İslamdır. İslam, bir nefis terbiyesi sistemidir. İslam, insanın, kendi nefsinin isteklerine göre değil, Ulu Yaratan'ın isteklerine göre yaşaması demektir. İslam, insanın, Yaratıcısı ve Terbiye edicisi Allahü tealanın varlığını kabul ederek O'nun hükümlerine boyun eğmesi; Allah'ın isteklerini kendi isteklerinden üstün tutması; kendi isteklerini, Allah'ın istekleriyle sınırlandırması; Allah'ın bildirdiği sınırları aşmaması demektir.

İslam, evreni ve bütün alemleri yaratan, onları varlıkta tutan, Rahmet ve şefkatiyle yarattıklarının bütün ihtiyaçlarını karşılayan, eşi ve benzeri olmayan tek bir Yaratan'a inanarak O'nun hükmüne tabi olmak demektir. Bu şekilde, O'nun isteklerine teslim ve tabi olan kişilere de "Müslüman" denir. Arapça bir kelime olan Müslüman, "kendini Yaratan'ının eline bırakmış, teslim olmuş" anlamına gelmektedir.


# Bütün peygamberler, İslam'ı tebliğ etmişlerdir

Adem aleyhisselamdan bu yana, bütün peygamber efendilerimizin bizlere bildirdikleri din İslamdır. Birçoklarının sandığı gibi, Allah elçilerinin her biri Yahudilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık gibi ayrı dinler getirmemişlerdir. Aksine hepsi tek bir din olan Islam'ı tebliğ etmişlerdir. Yahudilik, Hıristiyanlık gibi isimleri sonradan insanlar takmışlardır. Peygamberlerin hepsi, müslüman idiler. Hepsi de insanlara bir olan, eşi, benzeri, ortağı olmayan Allah'ı tanıtmak, insanlara kendi nefislerine uymamalarını Allah'ın hükümlerine göre hareket etmelerini bildirmek, onlara doğru yolu göstermek için gönderildiler. Hepsi de haksız yere adam öldürmemeyi, insanların canlarına ve mallarına zarar vermemeyi, zina etmemeyi emrettiler. Hepsi de yalan söylememeyi, kindarlık yapmamayı, birbirini sevmeyi öğütlediler. Bugün ister dindar olsun ister ateist olsun, insanların sahip olduğu bütün güzel meziyetler, bu Allah elçileri vasıtasıyla bizlere ulaşmıştır.

Ancak şu var ki, her bir peygamber, kendi döneminin şartlarına göre değişen bazı hükümler getirmişlerdir. Son peygamber Muhammed aleyhisselam ise, hem önceki zamanlarda ortaya çıkan gerçek dışı yorumları düzeltmek, ve hem de bütün zamanlar boyunca geçerliğini koruyacak ve ebediyete kadar insanları olgunluğa eriştirecek hükümleri bildirmiştir.


# Son şeriate tabi olmak, olgunluktur

Onun için insan, dinin aslına uymak şartıyla, hangi peygambere tabi olursa olsun doğruyu bulur. Ancak bir önceki şeriate tabi olanın bir sonraki şeriatın ortadan kaldırdığı hükümleri dikkate alması gerekir. Son resul Muhammed aleyhisselama tabi olmak ise, tam bir olgunluktur. Hedefe varmak için, en son model arabayı tercih etmek gibidir. Dinin aslına ve hakikatına uymayanlar ise, hangi şeriatte olurlarsa olsunlar sapıtmışlardır.

Değerli Kardeşim,

Sözü fazla uzattık. İnşaallah bundan sonraki mesajlarımda da sizlere İslamı anlatmaya çalışacağım. İslam, aziz bir varlık olan insanın ebedi mutuluk yoludur. Bu yola giren, dünyasını da ahiretini de ihya etmiş olur. Kibirlenip nefsine uyarak sapıtan da kendi zararına sapıtmıştır.

Allaha emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş