012  Allah (c.c.), nasıl bilinir?


Değerli Kardeşim,

Bir insan için en önemli şey, kuşkusuz, Rabbini bilmektir. Herkes kendi Yaratan'ı hakkında doğru bilgilere sahip olmaya çalışmalıdır. Kişinin kendi Yaratan'ını doğru şekilde bilmesine "Marifetullah" denir. Marifetullah imanın, iman da bütün hayırların başıdir. Önceki makalelerimden hatırlayacağınız gibi, ilahi rahmetten yararlanma imanla başlar. İnsan, iman ile nefsini aşarak olgunluk boyutuna ulaşır. O sebeple samimi bir iman, tüm insanliğın ebedi kurtuluş ve mutluluk yolunun esasıdır. İnsanlığın kurtuluş rehberi olan Kur'an-ı Kerimde Allahü Teala:

"Hiç şüphesiz iman edip salih ameller işleyenleri, imanlarından dolayı Rableri hidayete erdirir." [Yunus, 9]

"Allah'ın âyetlerine iman etmeyenleri, muhakkak ki Allah hidayete erdirmez ..." [Nahl, 104]

buyuruyor.

Gerçi Rabbini bilmek başka, O'na inanmak başka şeylerdir. Esas olan inanmaktır. Ama doğru bir iman için, doğru bir Allah (c.c.) bilgisine ihtiyaç vardır.

Bugün birçok kişide Allahü Teala'nın varlığı, İman ve İslam konularında bir kafa karışıklığı vardır. Birçok kardeşimiz, Rableri hakkında yeterli bilgiye ve açık seçik fikirlere sahip olmadıkları için, küfürle iman arasındaki dar bir çizgide duruyorlar. Birçoğumuz imanlarımızı son nefesimize taşıyamıyoruz. Birçok kişideki iman zayıflığının sebebi, doğru bir Allah bilgisine sahip olmamaktır. Bulutlar dağılıp bulanıklıklar giderilerek zihinler duruldukça her şey daha açık seçik bir hale gelir.

Acaba bir insan kendi Yaratan'ını nasıl bilebilir?


# Marifetullah ilminin yöntemleri

Değerli Kardeşim,

Her bilginin belli bir elde edilme tekniği ve belli bir öğrenme yöntemi vardır. Yöntemsiz bilim olmaz. Ancak kuşkusuz manevî bilimlerin yöntemleri, beş duyu ile çalışan madde bilimlerinin yöntemleri gibi değildir. "Marifetullah" ilminde, yani bir kişinin kendi Yaratıcı'sını anlayıp öğrenmesinde, en çok kullanılan üç ana yöntem vardır:

Bunlardan birincisi, madde bilimleriyle uğraşan bilginlerin kullandığı yöntemdir ki bu yöntem, "akıl" yoludur. Bunun esası, Yaratan'ın fiili sıfatları olan evrendeki işlerine, yani ilahi düzene bakarak Allahü Tealayı anlamaya çalışmaktır. Çünkü, her sanat eseri onu yapan sanatkârın bütün yetenek ve hünerlerinin izlerini taşıdığı gibi, ilahi bir yaratılış eseri olan evren de onu yaratanın hikmet, rahmet, ilim ve kudret sıfatlarının görünümlerini taşır.

İkincisi, fıkıh bilimiyle uğraşan bilginlerin kullandığı yöntemdir ki bu yöntem, "nakil" yoludur. Bu yöntemin esası da Allahü Teala'nın elçileri vasıtasıyla bizlere tebliğ ettiği bilgilerden yola çıkarak, Allahü Teala'yı anlamaya çalışmaktır. Yani, Allahü Tealayı, bizatihi kendisinin bize Kur'an-ı Kerimde bildirdiği ve Rasulullahın açıkladığı bir biçimde bilmektir.

Üçüncüsü de tasavvuf ehlinin kullandığı yöntemdir ki bu yöntem, "kalb" yoludur. Bu yöntemin esası da Rasulullaha dayanır. Bu yolun temeli, kişiyi, riyazet ve mücahede ile nefsinin süfli heves ve arzularından arındırarak nefsi temizleme; Allahü Tealayı çok zikrederek kalbi arıtma; kısaca takva, vera ve ihlas ile bizzat kalbin kendisinin Rabbini anlamasına ve Allahü Teala'nın teveccühlerine mazhar olmasına çalışmaktır.

Tasavvuf bir "hal" bilimidir. Özü, din-i mübini, Rasulullah'ın varisi olan bir mürşit-i kamil'in denetiminde, kast-i ilahiye uygun bir biçimde yaşamaya, kısaca Kur'an ahlâkı ile ahlâklanıp edep sahibi olmaya dayanır. Samimi bir imanla, sabır, rıza ve tevekkül sahibi olan mümine, marifetullah, sezgi ve ilham yoluyla kendiliğinden ihsan edilir.


# Yöntemlerin aşamalı kullanımı

Değerli Kardeşim,

Bu yol ve yöntemler, Marifetullah'ın, yani Allah bilgisini elde etmenin farklı yöntemleri gibi görünür ise de gerçekte bunlar, Marifetulah'ı sağlayan uzun bir sürecin farklı aşamalarıdır. Bu sürece, seyr-i süluk denir. Marifetullah, bu üç yolun birbiri ardından geçilmesiyle elde edilir. Sonunda, Marifetullah'a ulaşılır. Kişi bu yolları geçebilmek için, mutlaka bir Mürşit-i kamil'e biat ederek ondan yardım almalı, böylece onun sohbet meclislerinde, Rasulullah Efendimizden bu yana akıp gelen ve Rasulullahın varisleri olan Evliyaullahta ortaya çıkan ilahi feyzden nasiplenmelidir. Aksi durumda yolunu şaşırması, kaçınılmaz olur.

İnsan, yaratıcısı hakkında doğru ve ayrıntılı bilgilere sahip oldukça, O'na olan imanı da derece derece artar. Marifetullahın bu üç yöntemi bir bakıma imanın üç aşamasına karşı gelir. Hatırlayacağınız gibi imanın, kemale doğru giden, üç aşaması vardır ki bunlar taklidî, tahkikî ve hakiki iman aşamalarıdır.

Hakiki iman, ancak kalb yoluyla Allahü Tealayı doğru şekilde tanıdıktan sonra elde edilir.


# Allahü Tealanın zatı asla bilinemez

Değerli Kardeşim,

Marifetullah için hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın bütün yöntemlerin temelini, "iman" oluşturur. Allah'a giden yol" başlıklı makalemde de belirttiğim gibi Mânâ Alemine ait bilgiler, gerçekte elde edilmez, sezgi ve ilham yoluyla kişilere ihsan edilir. Bu ihsanın da şifresi, "iman"dır. Herkes mânâ aleminden imanı kadar bilgilenir. Kullanılan yöntemler, yalnızca iman'ın gelişmesine ve pekişmesine yardımcı olmak suretiyle kalbe bilgi akışını hızlandırır, o kadar.

Hemen şunu pek açık bir şekilde belirtmek gerekir ki, Allahü Tealanın zatı, yarattığı madde alemine ait herhangi bir nesnenin algılandığı gibi, beş duyu ile asla algılanıp bilinemez. O'nu madde aleminin yöntemleriyle bilmeye kalkan, çok büyük hata eder. Yaratılmış şeyleri bilmek için kullanılan yöntemlerle, Yaratan bilinebilir mi hiç!.. O, madde aleminden bir cisim değildir ki madde bilimlerinin yöntemleriyle zatı bilinebilsin. O yarattıklarından hiçbir şeye benzemez. Ayet-i kerimelerde:

"Hiçbir şey O'na denk değildir." [İhlas, 4]

"Allah’ın benzeri hiçbir şey yoktur." [Şurâ, 11]

buyruldu.

O sebeple, aciz insan, yarattığı şeylerden hiçbir şeye benzemeyen Allahü Tealanın zatını beş duyusu ile algılamaya ve bilmeye kalkmamalıdır. Çünkü böyle bir şey asla mümkün değildir.

Hadis-i Şerifte:

"Allah’ın yarattığı şeyleri tefekkür edin, ama zâtını tefekkür etmeyin." [Ebu-ş-şeyh]

buyruldu.


# Allahü Teala, zamandan ve mekandan münezzehtir

Allahü Teala'yı bilmek demek, Yaratan'ın zati, subuti ve fiili sıfatlarının alemler üzerindeki tecellilerini bilmek ve böylece rahmet-i ilahinin farkına varmak demektir. Yoksa O'nun yüce zatının mahiyetini anlamak değildir. Çünkü O'nun zatı, zamandan ve mekandan münezzehtir. Zamanları, mekanları O yaratmıştır. O, insanın, zamanlı, mekanlı ve ölçülebilir olan madde alemini idrak ettiği duyu organlarıyla, bir cisim gibi algılanamaz. O, yarattıklarından hiçbir şeye benzemez.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

"Allahü teâlâ, zamanlı, mekânlı, cihetli değildir. Bir yerde, bir tarafta değildir. Zamanları, yerleri, yönleri O yaratmıştır. Cahiller, Onu Arş’ın üstünde veya yukarıda gökte sanır. Arşı da, yukarısını da, aşağısını da O yaratmıştır. Sonradan yaratılan bir şey, kadim [ezeli] olana yer olamaz. Allah, madde, cisim ve hâl değildir. Benzeri, ortağı, zıddı yoktur. Bildiğimiz, düşünebileceğimiz şeyler gibi değildir. Nasıl olduğu anlaşılamaz, düşünülemez. Hatıra gelen her şey yanlıştır. O kâinatın ne içinde, ne de dışındadır. İçinde, dışında olmak, var olan iki şey arasında düşünülür. Halbuki kâinat, hayal mertebesinde yaratılmıştır. Hayal mertebesindeki âlemin devamlı var görünmesi, Allah’ın kudreti ile oluyor." (Mektubat 2/67)

O'nu bilmek demek, O'nun sıfat ve fiillerinin yarattıkları üzerindeki tecellilerine vakıf olmak demektir. İnşallah Marifetullah ile ilgili sonraki makalelerimde bu sözlerimin anlamı, daha da iyi anlaşılacaktır.

Allah'a emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş