029  "Nefsini bilen Rabbini bilir"


Değerli Kardeşim,

Önceki yazımda, insanın başına gelen sıkıntıların, çoğu zaman, insana sürekli kötülükleri emreden Nefs-i emmarenin heva ve isteklerine tabi olmaktan ileri geldiğini, nefsinin insanın en büyük düşmanı olduğunu anlatmıştım. Ariflerin sultanı Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz hadis-i şeriflerinde:

"Senin en büyük düşmanın, seni çepeçevre kuşatan nefsindir." [Deylemi]

"İnsanın en kuvvetli düşmanı nefsidir, sonra çoluk çocuğu gelir." [Deylemi] buyurdu.


# En büyük savaş

Nefis, gerçekten çok kuvvetli ve azgın bir düşmandır. Allahü Tealâ’nın yardımı olmadan onunla başa çıkmak çok zordur. İnsanın en kuvvetli düşmanı nefsi olunca, pek tabii olarak, insanın giriştiği en büyük savaş da, nefsine karşı vermek zorunda bu mücadele olmaktadır.

Bir gaza dönüşünde Rasulullah Efendimiz mealen, "Küçük cihaddan döndük, şimdi sıra büyük cihadda" dedi. Bunun üzerine Eshab-i kiram, "Büyük cihad nedir ya Resûlallah?" diye sordular; O da, "Nefis ile olan cihaddır” cevabını verdi. [Deylemi]

Diğer bazı Hadis-i şeriflerinde de Rasulullah (s.a.v.):

"En üstün cihad, Allah yolunda nefsle yapılan cihaddır." [Ebu Davud, Taberani]

"Asıl kahraman, nefsini yenendir." [El-Askeri] buyurdular.


# İnsan hayatını değiştiren en büyük ikinci parametre: İman

Pek değerli kardeşim; nefisle yapılan savaş, son nefese kadar sürecek çetin bir mücadeledir. Bu en büyük mücadelenin başlangıcı da, "iman"dır.

İman, akıl nimetinden sonra, Allahü Tealâ'nın insana bahşettiği en büyük ikinci nimettir. İman, bütün hayırların başıdır. İnsanı diğer birçok yaratıktan farklı ve üstün kılan olgunluk yolunun giriş kapısıdır. Bir insanın günlük yaşantısını en çok etkileyen ikinci parametredir. İman ile insan, hayatının beşinci boyutuna adımını atar. Bu boyut insanın, içinde bulunduğu düzeni kavradığı; içinde yaşadığı düzenin ve bu düzen içindeki kendi öz varlığının bir Yaratıcı'sı olduğunu kabul edip kendi gönül rızası ile O'na teslim ve tabi olduğu bir boyuttur.

Beşinci boyutta insan, akıl boyutundan sonra, hayatının en önemli ikinci başkalaşımını yaşar. Bu boyutta insan, Rabbinin varlığını kabul eder. O'nun hayra götüren ilahî eğitim sistemine tabi olur. Bu boyut insanın, Rabbinin kendisi için öngördüğü yöntemle, insanî olgunluğun doruklarına doğru yavaş yavaş yol olmaya başladığı bir boyuttur. Bu boyutta insan, Rabbinin desteğini arkasına alarak, kendisini sürekli hayvansal davranışlara iten "nefs-i emmare"sine karşı çok büyük bir savaş verir. Benliğini, nefs-i emmarenin heva ve arzularının şekillendirdiği hayvani meziyetlerden (kötü ahlaktan) arırdırıp onu, ilahi meziyetlerle (güzel ahlakla) yeniden biçimlendirmeye çalışır. Bu boyutta Rabbine olan inanç ve güveni ne kadar fazla olur, ve ilahî kurallara sarılmakta ne kadar samimi davranırsa bu süreç o kadar çabuk tamamlanacak, o kadar çabuk olgun bir insan haline gelecektir.

"Akıl", Yaratan'ın insana en büyük bir lûtuf ve ihsanıdır. Onu görünür alemdeki diğer tüm varlıklardan ayıran ve insanın hayatını en büyük ölçüde değiştiren birinci parametredir. "İman" da, aklın, muhakeme, değerlendirme ve kararlarında fıtrî ölçütü olan bencilliği terkedip yepyeni özgeci ilahi bir ölçüt edindiği, bu sebeple insanın hayatında tarif edilemeyecek kadar büyük değişimlere sebep olan en önemli ikinci parametredir. İman ile "iyi ve kötü" kavramları için esas alınan ölçü değişmiş, fıtrî olarak gelen "kişisel çıkar" ölçüsünün yerini, Rabbinin teklifi ile edindiği yeni bir "Hak" ölçüsü almıştır. Onun için, dinden ne kadar uzak görünürse görünsün, bir insanda, dürüstlük, cömertlik, adalet, acıma gbi asılları ilahî olan güzel meziyetler varsa, ondaki bu güzel davranışlarının hakkın ve kalbindeki iman nurunun dışa vuran bir belirtisi olduğunu düşünmeli ve böyle bir kimseyi asla küfürle suçlamamalıdır.

Değerli kardeşim; İslam, gerçekte, baştan aşağı, insanın nefsine karşı verdiği bir olgunluk mücadelesidir. Bu savaşın en basit yöntemi ise nefse uymamak ve nefsini zelil etmektir. Hadis-i şeriflerde:

"İbadetlerin en kıymetlisi, nefse uymamaktır." [Sehl b. Abdullah Tüsteri]

"Nefsini zelil eden, dinini aziz etmiş, nefsini aziz eden de dinini aşağılamış olur." [Ebu Nuaym] buyruldu.


# Zamanımızda nefis mücadelesinin en büyük engeli

Ne yazık ki zamanımızda insanlar bu nefis mücadelelerinde çok büyük zorluklarla karşı karşıyadırlar. Bunun da en önemli nedenlerinden biri, varlığını ve geleceğini nefislerin azgınlaştırılmasında gören, içinde yaşadığımız Liberal Kapitalist düzendir. Bu düzen materyalist bir sistemdir. Esas aldığı tek değer, "para"dır. İlahı "para" olan bu sistem, daha çok para kazanmak için durmadan insanı ve insanın sahip olduğu bütün maddî ve manevî değerleri istismar etmektedir. Günümüzde üretimin sistemleşmesi, üretilen mal ve hizmetlerin hızla artması ve çeşitlenmesi, onların tanıtımını, tamamen bağımsız ve çok büyük bir sektör haline getirmiştir. Üreten ve satanlar, daha çok üretip daha çok satabilmek için akıl almaz tanıtım (reklam) yollarına başvuruyorlar. Bu tanıtımlarda insana değer veriliyor ve insan her şeyin odak noktası haline getirilmeye çalışılıyor gibi bir izlenim veriliyor. Gerçekte ise insanlar, nefislerinin isteklerinden başka hiçbir şey düşünmeyen ve ihtiyacı olsun olmasın durmadan tüketen bir doyumsuz canavarlar sürüsü haline getiriliyor.

İnsanın gelişimi ve olgunlaşması tamamen Rabbine tabi, nefsine egemen olmasına bağlı olduğu halde, bu reklamlarla insanlar, tamamen nefislerinin süfli arzularına tabii, Yaratan'ından ve yaratılışından habersiz birer robot haline getiriliyor.

Değerli Kardeşim; o sebeple zamanımızda hak batıla karışmış, insanlarımız, nefislerinin arzularından başka hiçbir şey düşünemez duruma gelmişlerdir. Tasavvuf ehli gayet iyi bilirler ki nefsin hevası, insanın Rabbini tanımasının önündeki en büyük engeldir. Onun için imanlarımız durmadan zayıflıyor. Bu robotlaşma sürecinden hepimiz az ya da çok etkileniyoruz.

Halbuki Rasulullah Efendimiz;

"Aklın alameti, nefse galip gelmek ve öldükten sonra lazım olanları hazırlamaktır. Ahmaklık alameti nefse uyup, Allah’tan af ve merhamet beklemektir." [Tirmizi] buyurmuştur.


# Nefisle mücadelenin en önemli iki yöntemi: Riyazet ve Mücahede

Değerli Kardeşim; nefisle mücadele imanla başlar, demiştim. Kuşkusuz iman işin başlangıcıdır. Ama bu mücadelenin en önemli adımıdır. İmandan sonra gelen süreç ise, çok uzun bir yoldur. Bu yolun sonuna kadar varmak, her zaman herkese nasip olmaz. Çünkü herkes bu yolda aynı samimi inanç ve gayreti göstermez. Ama esas olan, her şeyi yaratan, yarattıklarının tüm niteliklerini, yeteneklerini, zaaflarını bilen ve bizler için en uygun sistemi öneren Rabbimize inanıp güvenerek O'nun bizler için belirlediği bu kurallar düzenini benimsemek, ve O'nun gösterdiği bu doğru yola girebilmektir. Bir başka ifade ile, nefsine değil, Rabbine tabi olmaktır.

Bu sistemin adı "İslam", temeli "iman"dır. Allahü Tealâ'ya ve O'nun elçileri vasıtasıyla bize bildirdiklerine hiçbir tereddüt göstermeden inanılmalıdır. Bu inançtaki, şek, şüphe ve tereddütler; kişinin hüsrana uğramasından ve olgunlaşmasını geciktirmekten başka hiçbir işe yaramaz. Kişi inancında ne kadar samimi olursa, Rabbinin rahmet ve ihsanından o kadar çok yararlanır.

Yaratıcımız ve Rabbimiz olan Allahü Tealâ'nın bizler için öngördüğü, bizleri dünyada da ahırette de mutluluk ve esenliğe götürecek olan bu olgun- laşma yolunun iki temel yöntemi vardır: Riyazet ve Mücahede. "Riyazet", Allahü Tealâ'nın yasakladığı işlerden uzak durmak; "Mücahede" de, Allahü Tealâ'nın buyurduğu işleri yerine getirmek demektir. Bu güçsüz kardeşiniz bu yasak ve buyrukları, "Ebedi Mutluluğun Altın Kuralları" adlı makalemde ayrıntılı şekilde verdim. Bunları öğrenmeli, ve yaşantısının her anında samimi bir şekilde bunlara uymaya ve bunları hayatına uygulamaya çalışmalıdır. Buna "kulluk" (ibadet) denir. Adının kulluk olduğuna bakma... Gerçekte bu, insanın süfli nefsinin elinden kurtuluşu, gerçek özgürlüğüne kavuşmasıdır. Birçok kişi yaptığı herşeyin Allah için yapıldığını sanıyor. Bilesin ki insanın yaptığı herşey, kendinedir. Allahü Tealâ ganidir. Her türlü ihtiyaçtan münezzehtir. O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Tabii aciz kullarının kulluğuna da!..

"Kim yararlı iş işlerse kendi lehinedir" [Fussilet, 46]

"Kim arınırsa, ancak kendisi için arınmış olur;" [Fatır, 18]

"Rabbiniz size idrak kabiliyeti verdi. Hakkı görenin faydası kendine, kör olanın zararı kendinedir." [En'am, 104]

Değerli Kardeşim, Allah'a kulluk, seni, diğer şeylere, paraya pula, diğer insanlara, mala mülke, nefsine, tutkularına, kötü alışkanlıklarına kulluktan kurtaracak ve seni görünür mahlukatın en azizi kılacak, seni yeryüzünde Rabbinin halifesi durumuna getirecek bir kulluktur. Bunu hiçbir zaman unutma!!... Nefsinin seni kibirlendirerek, Rabbine kulluktan alıkoymasına imkan verme...


# "Nefsini bilen Rabbini bilir"

Değerli Kardeşim; her ne kadar amentüde bildirilen esaslara inanmakla insan Rabbini tanır ve müslüman olursa da insanın gerçek anlamda Rabbini tanıması, O'nun yasak ve buyruklarına samimi şekilde uymaya başlamasıyla gerçekleşir. Çünkü her bir yasağı ve buyruğu yerine getirmeye çalıştığında hemen insanın nefsi karşısına dikilir. Nefsi ile mücadele etmeden hiçbir şekilde o yükümlülüğünü yerine getiremez. Bu mücadele de nefsini daha iyi tanımasına, nefsinin ne amansız bir düşman olduğunu anlamasına, nefsinin Rabbi ile kendisi arasındaki en önemli engel olduğunu öğrenmesine vesile olur. Onun için daha henüz nefsini tanıyamamış bir kişinin, tam anlamıyla Rabbini bilmesi mümkün olmaz.

Hz. Âişe (r.a.) Resûlullah (s.a.v)'a, "İnsan rabbini ne zaman tanır?"diye sorduğunda, Peygamber Efendimiz, Nefsini tanıdığı zaman; zira nefsini bilen rabbini bilir" buyurmuşlardır [Aclûnî]

Diğer taraftan,

"Nefse uymaktan kurtulmak, dünya nimetlerinin en büyüğüdür. Çünkü nefs, Allahü teâlâ ile kul arasında en büyük perdedir." (Ebu Bekir Tamistani) buyruldu.

Bir kişinin Allah'ı bilmesine engel olan şey, nefsidir, egosudur. "Nefsini bilen, Rabbini de bilir." Nefsini bilmeyen, nefsinin arzularına takılır kalır. Diyelim ki önümüze bir yiyecek geldi. Nefsini bilmeyen kişinin gözü, o yiyeceğin biraz sonra kendisine sağlayacağı zevklerde olur. Nefsini bilen kişi ise, o yiyecekte Rabbini ve O'nun rahmetini görür.

Allahü Tealâ, gözle görülmez. Ama O'nun işleri, Fiilî sıfatlarının tecellileri gözle görülür. İlim, irade, kudret, tekvin gibi Subutî sıfatlarının tecellileri, evrendeki her olayda kendisini açık seçik gösterir. Nefsini bilmeyen insan, hep nefsinin arzularına takıldığından, aleme ibret nazarı ile bakamaz, Allahü Tealâ'nın bu işlerini görmekten mahrum kalır.

O sebeple, Allahü Tealâ'yı doğru şekilde bilebilmek için, nefsi ile mücadele etmeli, nefsinin arzularına karşı koymalıdır. Canının her istediğini yapmaya çalışmamalıdır. Hele Allah'ın yasakladığı şeylerden, haramlardan, mutlaka uzak durmalıdır. Nefsine çok ağır gelse de, ibadetlerini aksatmadan yapmaya çalışmalıdır.


# İlahî rahmet ile, işler kolaylaşır

Samimiyetle Rabbine tabi olan için birkaç rekat namaz kılmak hiç de zor bir şey değildir. Ama nefsine tabi olan için, bırakın namazı, iki dakikada abdest almak, hatta bir Kelime-i tevhid okumak bile çok büyük bir külfettir. Kişi Rabbine inanıp O'na ihlasla kulluk etmeye niyetlenirse, Allanü Tealâ onun işlerini kolaylaştırır. Önceden kendisine çok zor gelen şeyleri, çok kolaylıkla yapmaya başlar. Bu yalnız alışkanlıkla izah edilebilecek bir şey değildir. Bunların bilimsel açıklamasını yapmak zordur. İlahi bir rahmettir. Maneviyat burada başlar. Allahü Tealâ'nın yardımı ile birçok olanaksız şeyler, bir anda çok kolay ve mümkün hale geliverir. Onun için her ibadetine başlarken Allah'tan yardım istemeli ve, "Ya Rabbi, benden kabul et ve bana kolaylaştır", diye dua etmelidir.

Değerli kardeşim; insanın, Allah yanındaki değeri takva iledir. Takva, Allah korkusu demektir. Ayet-i kerimede:

"Allah indinde en kıymetliniz, O'ndan en çok korkanınızdır." [Hucurat, 13]

buyruldu.

Takva, Allahü Tealâ'dan korkarak O'nun yasakladığı işlerden uzak durmak demektir. Bunun daha açık anlamı, nefsinin haram olan arzularına uymamak demektir ki buradan insanların "nefislerine ne kadar muhalefet ederlerse, Allahü Tealâ yanında o kadar değer kazanacakları" anlaşılır. Nefsine muhalefet et ki, nefsini bilesin, dolayısıyla Rabbini bilesin. Allah, yanında da bir değerin olsun.

İşte kalben Allah'ı tanımanın ilk aşaması, budur.

Allah'a emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş