038  Olgun insan (1)


Pek Değerli Kardeşim, insan beşinci boyuta yükselip olgun bir insan haline geldikten sonra Allahü Tealâ'nın sabır, acıma, adalet, hakkaniyet, ihsan, cömertlik gibi bazı ilahi meziyetleri bu kişiler üzerinde tecelli etmeye başlar. Böylece insan Rabbinin yeryüzündeki halifesi durumuna gelir. Bu yazımda sizlere olgun insanın bazı niteliklerinden söz etmek istiyorum.


# Olgun müminin istekleri...

Değerli Kardeşim, işte insan Rabbinin iradesine teslim ve tabi olarak gerçek anlamda bir Müslüman olduğu zaman, artık o, her zaman ve her yerde Yaratıcısı ve Rabbi olan Allahü Tealâ’nın iradesiyle hareket etmeye başlar. Dolayısıyla ondan ortaya çıkan istekler de, görünüş itibariyle o kişiye ait isteklermiş gibi görünseler de, gerçekte o istekler, anlam yönüyle, Allahü Tealâ'nın istekleridir. Konunun daha iyi anlaşılması için birkaç örnek vermek istiyorum:

Diyelim ki böyle olgunluk mertebesine gelmiş bir alperen olan Ahmet Efendi, başına büyük bir felaket gelmiş olan terzi Ömer Beye, "Sabret yavrum, kendini kapıp koyuverme. Allah sabredenlerin yardımcısıdır. Zamanla her şey yoluna girer. Hayrın da şerrin de yaratıcısı Allah’tır. Ben senden sabır göstermeni ve metin olmanı istiyorum" dese, bu sözler Ahmet Efendinin istekleri gibi görünse de, aslında bizlere sabırlı olmamızı tavsiye eden Allahü Tealâ’dır.

"Yavrum, namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir ve başına gelene sabret. Çünkü bunlar (Allah'ın yapmanı emrettiği) kesin işlerdendir." [Lokman, 17]

Gene aynı Ahmet Efendi, mali durumu iyi olduğu halde, borcunu ödemesi için sıkıntı içinde olan işçi Yusuf’u sıkıştırıp duran tüccar Kâzım Beye “Yahu Kâzım Efendi, o garip delikanlı şu günlerde işsiz kaldı, biraz sıkıntı içinde. Senin nasıl olsa bir sıkıntın yok. Ne olur kendisine biraz zaman tanıyıver. Yarın iş bulup çalışmaya başlar başlamaz sana öder. Garibi ne diye bu kadar sıkıştırıp duruyorsun?”, dese, bu istek Ahmet Efendinin isteği gibi görünse de gerçekte bu istek Allahü Tealâ’nın isteğidir.

"Borçlu darda ise, eli genişleyinceye kadar ona mühlet verin. Bilmiş olsanız borcu bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır." [Bakara, 80]

Veya Ahmet Efendi, yolda gördüğü, ellerine aldıkları leblebileri hem yiyip hem de birbirlerine atarak şakalaşan iki delikanlıya “Leblebileri güzel güzel yiyorsunuz. Ülkemizde bu kadar aç insan varken, neden nimeti oyuncak gibi birbirinize atarak israf ediyorsunuz a yavrum? İsraf etmeyin. İsraf haramdır." dese, bu sözler ve bu istek Ahmet Efendiye ait gibi görünse de gerçekte bizlerden israf etmememizi isteyen yine Rabbimizdir.

"Yiyin, için, fakat israf etmeyin!" [Araf, 31]

Yine Ahmet Efendi, iki komşunun birbirine basit bir mesele yüzünden küstüğünü öğrenerek, her ikisi ile de ailecek görüşen üçüncü komşuya, "Ziya Efendi sen onları senin eve davet et. Onları barıştıralım. Komşunun komşuya dargın durması iyi değildir." dese, yine Ahmet Efendinin bu arzusu, aslında, anlam olarak Rabbimizin isteğinden başka bir şey değildir.

"Mü'minler ancak kardeştirler, öyleyse kardeşlerinizin arasına düzeltin..." [Hucurat, 10]

Değerli Kardeşim,

Bu örnekler uzayıp gidebilir. Arif olan anlar. Sözü uzatmanın gereği yoktur. İşte bir kişi nefis odaklı dördüncü boyuttan mânâ odaklı beşinci boyuta geçip olgun bir insan olduğu zaman, artık o, kendi benliğinden gelen nefsanî arzularla değil, Rabbinin istek, arzu ve tavsiyelerine göre hareket etmeye başlar. Zamanla bu davranış biçimi, onda, kalbi bir meleke haline gelir.


# Olgun mümin, kendi nefsi için kimseden birşey istemez

Bu kâmil insanlar, insanî benlikleri yok olduğu için, kimseden kendi nefisleri için bir şey istemezler. İstedikleri her şey, hep Allahü Tealâ ve O’nun sevgili elçilerinin istedikleri şeylerdir. Zaten bir insanın olgunlaşma yoluna girdiğinin ilk belirtisi de, kendi nefsi için kimseden bir şey istememeye başlamasıdır.

Hadis-i şeriflerde,

"İnsanlardan bir şey istemeyeni, Allahü teâlâ zengin eder. Kanâat edene de Allah kâfidir." [Bezzâr]

"Açgözlü olmak ve istemekten sakın! Tamah, fakirliğin tâ kendisidir." [Taberanî]

"Halktan bir şey istemeyeceğine söz verenin cennete girmesine kefilim." [Nesai] buyruldu.

İşte beşinci boyuta ulaşmış olgun bir kişinin bizden istediği her şey, Allahü Tealâ’nın ve O’nun sevgili elçilerinin, yine bizim dünya ve ahiret mutluluğumuz için, bizlerden istedikleri şeylerdir. Onun için bu noktaya gelmiş olgun insanların sözleri kulak ardı edilmemeli, onların tavsiye ve nasihatlerine çok değer verilmelidir. Hatta onların hikmet dolu sözlerini işitebilmek için uygun ortamlar oluşturulmaya çalışılmadır. Konuşurlarken ikide bir gereksiz sorularla sözleri kesilmemelidir ki onlardan daha çok şeyler öğrenilebilsin.


# Olgun müminin bakış açısı

Değerli Kardeşim,

Olgun müminin iradesi, istekleri, nasıl ki onun kendi benliğinden kaynaklanan arzu ve istekler değilse, onun bakış açısı da kendi benliğinden kaynaklanan nefis odaklı bir bakış açısı değildir. O her şeye, Rabbinin terbiye ederek kendisine kazandırdığı Hak ve Hakikat nuruyla bakar. Biraz daha açarak anlatmaya çalışayım.

Dördüncü boyuttaki “benlik” sahibi insan aleme ve alemdeki olaylara “ben” gözlüğünden bakıyordu. “Benlik”i yok olmuş beşinci boyuttaki olgun insan ise aleme ve olaylara, Muhammedî Nur da dediğimiz mânâ gözlüğünden, feraset gözlüğünden, Hak ve Hakikat gözlüğünden bakar.

“Ben” gözlüğü bir at gözlüğüdür. Dar bir bakış açısı vardır. Her şeyi sadece “kişisel çıkar“ penceresinden görür. Halbuki mânâ gözlüğü bir Hak gözlüğüdür. Her şeyi “Hak” ve "Hakikat (gerçek)" penceresinden görür. Onun için gerçeklere gözü kapalı olan dördüncü boyuttaki insan, aslında kördür. “Dünyada kör olan bu kişiler ahirette de kör olarak haşr olunur. Ve kendi kendilerine derler ki, biz dünyada iken her şeyi görüyorduk, şimdi niye göremiyoruz. O zaman onlara denilir ki sizin dünyada da gerçeklere gözünüz kapalı idi, burası ise gerçek alemidir. Onun için gözleriniz görmüyor.”[1] Ayeti kerimelerde;

"Her kim bu dünyada (manen) kör ise ahirette de kördür." [İsra, 72]

"Benim Kitabımdan yüz çeviren bilsin ki onun dar bir geçimi olur ve kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz." [Taha, 124]

"O zaman: Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin, oysa ben gören bir kimseydim, der." [Taha, 125]

"Allah: Böyledir, ayetlerimiz sana gelmişti de sen onları unutmuştun, bugün de öylece unutulursun, der." [Taha, 126]

buyruldu.


# Körlükten kurtulmak için

Onun için, Değerli Kardeşim, bir insan, daha dünyada iken körlükten kurtulmaya, her şeye İslâm’ın nuru ile, kısaca Cenab-ı Hakk’ın bizlere lûtuf ve ihsan buyurduğu Hak ve Hakikat nuru ile bakmayı öğrenmeye çalışmalıdır. Bu da ancak nefsin tezkiyesine (temizlenmesine), kalbin tasfiyesine (arınmasına) bağlıdır. Yoksa nefis, dünya heves ve arzularıyle dopdolu iken, kalb her an bu dünya tutkularına bir an önce kavuşmak için yanıp tutuşurken, yani özetle benliğin bütün bencillikleri kalbi sarmış iken, kişi, aleme nasıl Hak nuru ile bakabilir. O olsa olsa her şeye “bencillik” “çıkar” ve “menfaat” aymazlığı ile bakabilir.

Olgun bir mümin olma yolunda bütün mesele kalbdeki “benlik” sevgisini çıkarıp onun yerine “Allah” sevgisini, yani en büyük gerçeklik olan “Cenab-ı Hakk”ın sevgisini yerleştirmektir. Bu da ancak, tekrar kısaca özetleyelim, Allahü Tealâ’ya inanarak O’nun yasaklarından (haram ve mekruhlardan) uzak durup buyruklarını (farz ve vacipleri) eksiksiz yerine getirmek ve Peygamberimizin sünnetine tam olarak uymakla sağlanır. Tabii bunu da severek, isteyerek, gönül rızası ile, yani samimiyet ve ihlâsla yapmalıdır. Ve ayrıca her an Rabbi olan Allah (c.c.)’ı hatırlamalı, yani ondan bir an bile gafil olmamaya çalışmalıdır.

Allah'a emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş


-------------------------
(1) KUŞÇUOĞLU, Galip H., 1998. Metafizik. H. Galip Hasan Kuşçuoğlu Kült.ve Eğt. Vakfı Yayını, No:4, Ankara