033  Muhkem ve müteşabih ayetler


Değerli okuyucularım,

Allahü Tealâ'nın mekândan ve zamandan münezzeh olması, ayrıca madde aleminin mutlak gerçek olan Rabbimize göre suret mertebesinde yaratılmış olması sebebiyle, Kur'an-ı kerimde Rabbimize herhangi bir organ veya yer isnat ediyormuş gibi görünen ifadelerin tevilinde, yani başka şekilde açıklanmasında aklî bir zorunluk bulunmaktadır. Ayrıca Allahü Tealâ, Kur'an-ı kerimde, "kendisinin benzeri hiçbir şey olmadığını" (Şura, 11) ve "hiçbir şeyin O'nun dengi olmadığını" (İhlas, 4) çok açık bir biçimde bildirmektedir. O nedenle ehl-i sünnet bilginleri, Kur'an-ı kerimdeki ve Hadis-i şeriflerdeki bazı ifadeleri, bizim gibi sıradan müslümanların daha iyi anlayacakları bir şekilde tevil etmek (mecazî anlamlarıyla açıklamak) durumunda kalmışlardır.

Kuşkusuz esas olan hak sözün mecazî değil, gerçek anlamı içinde anlaşılmasıdır. Tevil, bir istisnadır. Ancak, ayet-i kerimedeki bir ifadenin açık anlamını vermek akla ve dine uygun olmazsa, ehil bilginler tarafından tevil edilir. Ayet-i kerimelerin gelişigüzel tevil edilmesi, büyük sorumluluk gerektiren bir iştir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz:

"Kim Kur'ân hakkında re'yi ile söz ederse ateşteki yerini hazırlasın." (Tirmizi) buyurdu.

Kur'an-ı kerimde, genellikle insanlar arasındaki hukuki ilişkilere ölçüler getiren, o sebeple de anlamı kesin, açık ve anlaşılır olan ayetlere muhkem (bir hüküm bildiren) ayetler denir. Muhkem ayetler, açık, net ve tek bir anlam ifade eden ayetlerdir. Bir de birden çok anlamı olan, genellikle mecazi, imalı, kinayeli sözlerle ifade edilen, farklı iman, bilgi ve kültür seviyesindeki kişiler tarafından farklı şekilde değerlendirilebilecek, birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden ayetler vardır ki bunlara da müteşabih (birbirine benzeyen) ayetler denir. Müteşabihat ile ilgili olarak:

"Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitap'ı sözlerin en güzeli olarak indirmiştir." [Zümer, 23] buyruldu.

Kesin anlamlı Muhkem ayetlerle ve çeşitli anlamları olan müteşabihat hakkında Allahü Tealâ;

"Sana Kitap'ı indiren O'dur. Onda Kitap'ın temeli olan kesin anlamlı ayetler vardır, diğerleri de çeşitli anlamlıdırlar. Kalblerinde eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için onların çeşitli anlamlı olanlarına uyarlar. Oysa onların yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar: 'Ona inandık, hepsi Rabbimiz'in katındandır' derler. Bunu ancak akıl sahipleri düşünür;" [Al-i imran, 7] buyurdu.

O sebeple ashab-ı kiram ve İslam'ın ilk yüzyıllarındaki selef-i salihin denilen bilginler, genellikle müteşabih ayetler hakkında fikir beyan etmekten çekinir, "onlarda belirtilen konuların keyfiyetini (nasıl olduğunu) Allah bilir" derlerdi.

Zaten "Selef-i salihin denilen önceki âlimler, istiva, yed [el] gibi kelimeleri tevile lüzum görmezlerdi; çünkü bu kelimelerin mahiyeti bilinirdi. (Irak, valinin elindedir) denilince, bunun açıklanması istenmez, herkes buradaki el kelimesinin hakiki el ile ilgisi olmadığını bilirdi. (Allah Arşı istiva etti) denince de, Allah’ın Arşa hükümran olduğunu anlarlardı. ...; fakat Müşebbihe denilen bozuk fırka, (Allah’ın bizim gibi eli var. Allah Arş’ın üstünde oturur) gibi yanlış mânâlar verince, sonraki âlimler bu kelimeleri açıklamak zorunda kalmışlardır. Kur’an-ı kerimde böyle tevil edilmesi gereken çok âyet-i kerime vardır. Görünüşteki mânâsıyla alınırsa, acayip, hatta küfre sebep olacak mânâlar ortaya çıkar. İşte bu yüzden tevili kabul etmeyen Vehhabiler bile, bazı âyetleri tevil etmek zorunda kalmışlardır."[1]

Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere tevil, dinin yanlış anlaşılmasına meydan vermemek için bir zorunluluk sebebiyle yapılmaktadır.

Allah'a emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş


-------------------------------
[1] http://www.dinimizislam.com/mobile/detay.asp?Aid=5013