036  Bilim, Allahü Tealâ'nın varlığını yalanlamaz


Değerli okuyucularım,

Allah'a olan iman konusunu kapatmadan önce, önemli gördüğüm bir hususa daha değinmek istiyorum. Bazı bilim adamlarımız dinin bir "dogma" olduğunu, o sebeple de dinin, bilimin önündeki en büyük engel olduğunu düşünüyorlar. Kuşkusuz bu, çok büyük bir yanılgıdır.

Hiç şüphe yok ki dinin yargıları, bilimsel yargılar değildir, değer yargılarıdır. Bütün değer yargıları gibi onlar da dogmadır.

"Bilimsel yargılar", deneyle doğrulanmış, deneyle gerçeklikleri kanıtlanmış yargılardır. "Değer yargıları" ise, çoğu kez deneye vurulması mümkün olmayan; çok sayıda insanın doğru ve gerçek olduğuna dair kesin bir kanaata sahip olduğu; dinin, devletin ya da herhangi bir topluluğun ona değer atadıkları yargılardır. Cebinizdeki 100 liranın bilimsel açıdan bakıldığında bir kağıt parçası olmaktan öte hiçbir değer gerçekliği yoktur. Ama devlet ona 100 liralık bir değer atamıştır. Ve o kağıt parçası ile 100 liralık herhangi bir mal ve hizmeti değişebilirsiniz. Aynı şekilde bilimsel açıdan bakıldığında bir Bayrağın, üzerindeki boyası ile 50-100 gram pamuk veya yüne eşdeğer bir değeri olmaktan başka hiçbir değeri yoktur. Bir de ona temsil ettiği Milletin gözü ile bakın bakalım. Acaba ona değer biçebilir misiniz?

Şimdi gelin bir de dinin yargılarına bakalım. Tabii burada dinden Allah (c.c.) indindeki tek din olan ve ilk insandan bu yana Allah elçileri vasıtasıyla insanlara tebliğ edilen İslam'ın kastedildiğini açıklamaya gerek yoktur, sanıyorum. Dinin yargıları da elbette değer yargılarıdır. Ancak bu değer yargılarının, (paranın üzerindeki değer gibi) nesne ve olaylara insanların atadıkları değerlerden çok önemli bir farkı vardır: Bu değerler, bizatihi, bilimin konusu olan madde aleminin değerlerini de atayan Allahü Tealâ tarafından atandığından bu yargılarla (dinin temel nasslarıyla), bilimsel yargılar arasında hiçbir çelişki yoktur, aksine büyük bir tutarlılık vardır. Her ikisi de, farklı alanlarda, (bilim, madde alanında; din, insan davranışları alanında), tüm zamanların evrelsel doğrularını ortaya koyar. O sebeple, bazı bilim adamımızın sandığının aksine, İslami yargılar, bilimsel yargılarla asla çelişmez. Aksine bilimin her yeni bulgusu, Islam'ın yargılarında ne kadar haklı, doğru ve gerçekçi olduğunu deneysel olarak da ortaya koymaktadır.

İslam, bilimin en büyük yardımcısıdır. Çünkü bilimsel çalışmanın en çok ihtiyaç duyduğu şey, bilimsel zihniyettir. Bilimsel zihniyet, olaylara, kendi duygu, düşünce ve zanlarından uzak durarak objektif ölçülerle bakabilmeyi gerektiren bir düşünüş tarzıdır. Bu da ancak bir kişinin benlik heva ve arzularından sıyrılıp olaylara nesnel bakabilmesiyle elde edilir. Bunu sağlayabilecek en etkili yaşama biçimi ise İslam'dır.

İslam, bilimin en büyük yardımcısı olduğu gibi; bilim de İslam'ın en büyük yardımcısıdır. Çünkü bilim, bizim evreni her geçen gün daha iyi bir biçimde anlamamıza olanak vermektedir. Evren, Allahü Tealâ'nın yarattığı, tertip ve tanzim ettiği, yönettiği, o sebeple Allahü Tealâ'nın fiilî sıfatlarının üzerinde tecelli ettiği büyük bir alem olup bu ilahî düzenin en iyi şekilde anlaşılması; düzenin sahibi olan Rabbimizi bilmemize, tanımamıza ve O'nun işlerini daha iyi anlamamıza büyük katkı sağlamaktadır. Bilim, Allahü Tealâ'nın varlığını asla yalanlamaz. Aksine bilimin her yeni verisi, her yeni bulgusu, her yeni keşfi; ilahî düzenin ne büyük bir organizasyon olduğunu daha iyi anlamamıza yardımcı olarak o düzenin sahibine olan sevgi, tutku ve hayranlığımızın daha da artmasına, dolayısıyla imanımızın güçlenmesine vesile olmaktadır.

İçinde yaşadığımız şu düzeni gördüğü, inceledeği, düzende olup bitenleri bilip kavradığı halde düzenin sahibini inkâr edenlere ise elbette söylenecek bir söz yoktur. San'at harikası bir tabloyu görüp de onun bir ressamı olduğunu idrak edemeyene ne denebilir ki?

Allah'a emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş