044  Kur'an, yaratık değildir


Değerli okuyucularım,

Okumak üzere elimize aldığımız herhangi bir Kur'an-ı kerimin kağıdı, mürekkebi ve benzeri maddi kısımları (mushaf) elbette Halk âlemindendir. Yani yaratıktır. Ama onun içindeki sözler, bu sözlerin tertip ve tanzimi, bu sözlerdeki kast-ı ilahî olan anlam, bizzat Allahü Tealâ'nın kendisine aittir. "Kur'an" dediğimiz zaman kast edilen de bu sözlerdir. Bu sözler Allahü Tealâ'nın kelâm sıfatının tecellisidir ve yaratılmış şeylerden değildir. Onun için Kuran'ın yaratık olduğunu söylemek küfür olur.

İngilizce kaynakların bir kısmında "Muhammed'in yazdığı Kur'an", "Muhammed'in kitabı Kur'an" ya da Kur'an için "Yazarı: Muhammed" gibi ifadeler geçiyor. Bunlar Allahü Tealâ'yı, İslâm'ı, peygamberleri tanımamanın, onları doğru şekilde bilmemenin sonucunda söylenmiş sözlerdir.

Son peygamber, Muhammed aleyhisselâm ümmî idi. Yani okuması yazması yok idi. O herhangi bir kitap da yazmamıştır. Kur'an-ı kerim, doğrudan, Cebrail adlı melek vasıtasıyla O'na vahy edilmiştir. Yani bir başka deyimle, O'nun her harfi, her kelimesi, her cümlesi bizzat Allahü Tealâ'ya aittir.

Değerli okuyucularım, birçoklarımızın günlük hayatımızda konuştuğumuz kelime sayısı 800-1000'i geçmez. Kimbilir, bazı entellektüel aydınlarımız belki de 10-15 bin kelime ile konuşup yazıyorlardır. Genel olarak insanların kültür seviyesi, onların bildikleri kelime ve terim sayısı ile ölçülür. Çünkü her kelime belli bir kavramı, bir fikri, bir bilgiyi anlatır. Kısaca bilinen kelime ve terim sayısı, ilmî ve kültürel seviyenin ölçütüdür. Onun için Allahü Tealâ, Adem'i yarattığı zaman meleklerine karşı onun eşyayı adlandırmasıyla övünmüştür. (Bkz. Bakara, 31-33) Rabbülâlemin'in bu vurgusuna rağmen insanoğlu eşyayı adlandırmanın önemini ancak son birkaç yüzyıl içinde tam olarak kavrayabilmiştir. Rasulullah (s.a.v.) Efendimizin:

"Rütbelerin en üstünü, ilim rütbesidir" [Hadarat-ül-kuds]

hadisindeki derin anlamı ise ancak son çeyrek yüzyılda tam olarak kavrayabilmiş, onun için, içinde bulunduğumuz çağa, "bilgi çağı" denmeye başlanmıştır. İslâm âleminin bunun önemini hâlâ kavrayıp kavrayamadığını da sizlerin değerlendirmenize bırakıyorum. Sözü uzatmayalım. Son birkaç yüzyıl içinde Linne ile başlayan sistematik çalışmalar içinde onbinlerce bitki, hayvan, mikroorganizma adlandırılmış; yüzlerce yeni hastalığa, elde edilen binlerce kimyasala yeni adlar verilmiş, teknoloji ürünü binlerce yeni ürün yeni adlarla piyasaya sürülmüştür. Kısaca yüzbinlerce bitki, hayvan, mikroorganizma, işlem, teknik, metod, ürün, uzay cismi, ev eşyası,.... yeniden adlandırılarak sözlüklerdeki kelime ve terim sayısı yüzbinleri bulmuştur. Bütün bunlar ilahî arzunun nasıl gerçekleştiğinin ve Rabbülâlemin'in insanlığı nasıl bir büyük gelişime götürdüğünün en önemli delilleridir. Kısaca Allahü Tealâ, dünyayı, eşref-i mahlûk olarak yarattığı, yeryüzünü emrine verdiği, yeryüzündeki halifesi kıldığı insan eliyle adeta yeniden biçimlendirmektedir.

Değerli okuyucularım, bütün bunlara rağmen en gelişmiş sözlüklerdeki kelime ve terim sayısı bile bir milyonu geçmez. Halbuki Allahü Tealâ'nın ilmi gibi sözleri de sonsuzdur:

"De ki, Rabbimin sözleri için, denizler mürekkep olsa, bir o kadar daha deniz ilave edilse, denizler tükenir, Rabbimin sözleri tükenmez." [Kehf 10]

Hiç Yaratan, yarattıklarını bilmekten ve onları adlandırmaktan aciz olur mu?

İşte Kur'an-ı kerim, Allahü Tealâ'nın kelâm sıfatının tecellisi olup o zamanın en zengin dili olan ve bugün dahi hemen hemen aynı zenginliğini koruyan Arapça ile indirilmiş, zamanında Arap diline birçok yeni kavram da kazandırmıştır.

Allah'a emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş