074  İman ile ölmek için -2-


Değerli okuyucularım,

Hiç kuşku yok ki her yönüyle eşsiz bir düzen, tam ve mükemmel bir organizasyon olan evrenin, onu yaratan, onu tertip ve tanzim eden, onu çekip çeviren bir "kurucu"su vardır. Her düzenin olduğu gibi... Eğer böyle bir "yaratıcı"yı inkâr eder, materyalist felsefenin varsaydığı gibi her şeyin kendiliğinden var olduğunu kabul edersek, maddenin herhangi bir aklı ve kendini yönetme yeteneği olmadığına göre, her şeyin tamamen rastgele gerçekleştiğini kabul etmemiz gerekir. Halbuki sıradan herhangi bir insanın bile hemen farkına vardığı gibi, evrende hiçbir şey tesadüfî değildir. Aksine her şey, tam bir nizam ve intizam içindedir. Bunu daha önce, "İlahi düzeni anlamak -1-" başlıklı makalem ve devamında örnekleriyle anlatmıştım.

Görünür bir âlem olan evrendeki bu mükemmel organizasyon sebebiyle, onun bir yaratıcısı olduğunu kabul etmek, herkes için, aklî ve mantıkî bir zorunluluktur. Bu kavrayış yeterliliğini gösteremeyenler için de, evrenin yaratıcısı olan Allah (c.c.) kendi varlığı hakkında, insanları, yine onlardan seçtiği elçileri vasıtasıyle bilgilendirmiştir. Onlar vasıtasıyle evrenin tek yaratıcısı, sahibi ve egemeni olduğnu bildirmiş; insanlara, yarattığı bu ilahî gerçekliklerle uyumlu doğru yaşama yollarını göstermiş; kendisinin insanın en büyük dostu ve yardımcısı olduğunu, bildirdiği bu kurallara uygun yaşanması halinde daima iyiliklerle karşılaşacaklarını, uyulmaması halinde de cezalandırılacaklarını örnekleriyle göstermiştir:

"Allah, her şeyin yaratıcısıdır." (Zümer, 62)

"Göklerde ve yerde olanlar O'nundur;" (Rum, 26)

"..., işi düzenleyen O'dur." (Yunus, 3)

"Allah, kendisine yöneleni doğru yola iletir." [Rad, 27]

"Size merhamet edilmesi için, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin" [Al-i imran, 132]

"Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neyi yasak ettiyse ondan sakının!" [Haşr, 7]

"Allah sizin dostunuzdur. O, bilendir, Hakim'dir." [Tahrim, 2]

Pek değerli okuyucularım, İslam'ın temeli, görünür ve görünmez âlemlerin tek yaratıcısı olduğunu kabul etmek; sonsuz güç sahibi bu ilâhî iradeye teslim ve tabi olmaktır. Yaratan, ezelî ve ebedîdir. Yaratılmış herşey ise fânîdir. Onlar ancak ezelî ve ebedî olan Allahü Tealâ'nın iradesiyle ve O'nun sağladığı enerji ve güç ile varlıklarını sürdürmektedirler. Ayakta kalmaları, belli şartların sağlanmasına bağlıdır. Açıkça anlaşılmaktadır ki, Allahü Tealâ'nın yaratması olmadan, evrendeki hiçbir nesnenin varlığını sürdürmesi, hiçbir olgunun meydana gelmesi olası değildir. Herşey bu küllî iradeye bağlıdır. Bazı olaylar, insan gibi akıl sahibi yaratıkların cüz'i iradeleriyle biçimlense de, gene sonuçta, Allahü Tealâ ne dilerse o olmaktadır. Bu tıpkı basit bir memurun irade ve uygulamalarının, bir Bakan'ın iradesini aşamamasına benzer. Sonuçta daima Bakan'ın dediği olur.

Değerli okuyucularım, işte o sebeple, iyi olsun kötü olsun, hayır olsun şer olsun, her olayın, sebeplerin sebebi olan Allahü Tealâ tarafından yaratıldığı kabul ve onaylamak, önemli bir iman rüknüdür. O sebeple hadis-i şerifte:

"Şu üç şey iman alametidir: Belâya sabır, nimete şükür, kazaya rıza." [İhya] buyruldu.

Gene hadis-i şeriflerde:

"İmanın yarısı sabır, diğer yarısı ise şükürdür." [Beyhekî]

"Sabrın imandaki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir." [Deylemî]

"Oruç sabrın, sabır da, imanın yarısıdır." [Ebû Nuaym]

"İmanı en üstün olan; sabırlı, cömert ve hoşgörülü olandır." [Deylemi] buyruldu.

Allahü Tealâ, kullarını, iman ve sadakatları yönünden sınayacağını, kazaya rıza gösterip sabredenlerin mükâfatlarının da hesapsız verileceğini bildirdi:

"Andolsun, sizi biraz korku, biraz açlık, mal, can ve ürünlerden eksiltme gibi şeylerle deneyeceğiz. Sabredenleri müjdele!" [Bakara, 155]

"Sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir." [Zümer, 10]

Değerli okuyucularım, her iyiliğe, derecesine göre, 10 katından 700 katına kadar sevap verileceği hadis-i şerifte bildirildi. Ancak sabredenlerin ödülünün, hesapsız verileceği, yukarıdaki ayet-i kerimeden anlaşılmaktadır.

Sabrın belirtisi, yakınmamak; kaza, belâ ve sıkıntıları Allah'tan bilerek onları gönül hoşluğu ile karşılamaktır. Şükrün belirtisi de dini, ilahî maksada uygun biçimde yaşamak, ibadetlerini yapmaktır. Namazlarını kılan, oruçlarını tutan yaşamının şükrünü; malını Allahü Tealâ'nın rızasına uygun şekilde kullanıp zekatını veren de, malının şükrünü eda etmiş olur. Rabbim, hepimize bu hal üzere ölmek nasip etsin.

Allah'a emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş