001  İman ve Küfür


Değerli okuyucularım,

İnsan, evren adını verdiğimiz bir "düzen" içinde yaşamaktadır. Bu düzen, eşsiz ve mükemmel bir yapıdır. Düzen içinde her şey yerli yerinde yaratılmış, her şeye bir yaratılış amacı verilmiş, her şey yaratılış amacına en uygun niteliklerle donatılmış, herşey birbiri ile en iyi şekilde ilişkilendirilmiştir.

Bu "düzen", gözle görülür elle tutulur maddî bir yapıdır. O sebeple bu düzenin anlaşılmasında bir sorun yoktur. Asıl sorun, bu düzenin yaratıcısı ve düzenleyicisinin anlaşılmasındadır. Çünkü onun yaratıcısı, düzenleyicisi ve çekip çeviricisi asla yarattığı düzene benzememekte, gözle görülmemekte, elle tutulmamaktadır. O sebeple anlaşılması da ancak akıl yoluyla olmaktadır.

İşte iman ve küfür, gerçekte bu "düzenin sahibi"ni idrak edip edememe sorunudur. O sebeple, hadis-i şeriflerde:

"Aklı olmayanın dini de yoktur." [Tirmizi]

"Akıl imandandır." [Beyheki] buyruldu.


# Allah indindeki en sevimli şey: İman

Diğer yandan düzen ve düzen içindeki herşey fanîdir. Varlıkları, yaratacısının onları varlıkta tutmasına bağlıdır. Hiç değişmeyen gerçek varlık ise, düzeni yaratan, tertip ve tanzim eden, çekip çeviren, onu ayakta tutandır. Kısaca "düzenin sahibi"dir. Asıl gerçek O'dur.

İman ve küfür, yalnız akıl ile idrak edilebilir bu en büyük gerçeği kavrayıp kavrayamamanın, din terminolojisindeki karşılığıdır. Zaten terim olarak iman, hakkı (gerçeği) kabul etme, O'na inanma, güvenme; küfür de hakkı kabul etmeme, hakkı örtme, demektir.

Düzenin yaratıcısı ve sahibi olan Allahü Tealâ, her şeyi yalnız zayıf ve güçsüz insanın idrakine bırakmamış, aynı zamanda insan oğlunu elçileri vasıtasıyla kendi varlığından da haberdar etmiştir. İnsanı, hem kendi varlığı, hem de beş duyu ile idrakten aciz olduğu diğer yaratıklar hakkında bilgilendirmiş; razı olduğu ve olmadığı şeyleri bildirmiş; eşref-i mahluk olan insanı en yüksek olgunluğa ulaştıracak, onu dünya ve ahırette mutlu edecek hükümlerini tebliğ etmiştir. Durum böyle iken insanın hâlâ yaratıcısını kabul etmeyip O'nu inkar etmesi elbette affedilir bir şey değildir.

Onun için Allahü Tealâ indinde en sevimsiz ve kabul edilemez şey "küfür", en güzel şey de "iman"dır. Ayet-i kerimelerde:

"İnkâr edenlere gelince, onlara dünyada da, ahirette de şiddetli bir şekilde azab edeceğim, onların hiçbir yardımcıları da olmayacaktır". [Ali imran, 56]

"İman edip iyi işler yapanlara gelince, Allah onların mükafatlarını tastamam verecektir. Allah zalimleri sevmez". [Ali imran, 57] buyruldu.

Yaratan, bizleri, kendi varlığını idrak edenlerden eylesin. Gerçeği inkar eden zalimlerden eylemesin.


# Nasıl bir Yaratıcı?

Pek değerli okuyucularım,

Eğer ortada bir "eser" varsa, o eseri oluşturan bir "müessir"in olması, mantikî bir zorunluluktur. Eğer bir yerde bir "organizasyon" varsa, o organizasyonu sağlayan bir "organizatör"ün bulunması gerekir. Eğer bir yerde işleyen "kurallar" varsa, mutlaka o kuralları koyan bir "kural koyucu" olmalıdır. İçinde yaşadığımız evrene gelince; o hem mükemmel bir eser, hem mükemmel bir organizasyon, hem de mükemmel kurallarla işleyen emsalsiz bir düzendir. En basit eserlerin bile bir yapımcısı olması gerekir iken, hiç bu kadar mükemmel bir sistemin bir yapımcısı, bir organizatörü, bir düzenleyicisi olmadığını düşünmek mümkün müdür?

İşte o sebeple, hangi açıdan bakılırsa bakılsın, Allahü Tealâ'nın varlığını kabul etmek için, aklî ve mantikî bir zorunluluk vardır.

Bu mantıkî zorunluluk sebebiyle, tarih boyunca, çok az istisnası ile, insanların hemen hepsi bir Yaratıcı'ya inanmışlardır. Ancak herkesin zihinlerindeki Yaratıcı tasavvuru farklı olmuş ve herkes kendi anlayışına göre bir "tanrı" tahayyül etmiştir. Kimileri O'nu putlaştırmışlar, kimileri oğulları kızları olan bir varlık olarak düşünmüşler, kimileri de güneş ay gibi yaratıkları tanrı sanmışlardır.


# Rabbimiz olan Yaratıcı'yı doğru şekilde nasıl bileceğiz?

Allahü Tealâ bizzat kendisini nasıl tanıtıyor ise, öyle bileceğiz. Bunun için elimizdeki en sağlam kaynak, Kur'an-ı kerim ve sahih Hadislerdir.

Kur'an-ı kerim, inmeye başladığı andan itibaren, Rasulullah (s.a.v.)'in zabıt kâtipleri tarafından yazıldı. Hafızlar tarafından ezberlendi. Her namaz kıraatinde okundu. Her ramazanda, Cebrail Aleyhisselam ve Rasulullah (s.a.v.) tarafından karşılıklı okunarak doğruluğu kontrol edildi. Ondan sonra da tüm müslümanlar tarafından, her ramazan ayında, camilerde mukabelelerde aynı işlem sürdürülerek bu kontrol devam etti. Onun için onda herhangi bir hata veya yanlış olması söz konusu olamaz. Çünkü yapılan en küçük bir hata bile hemen ortaya çıkar.

Kur'an-ı kerim, son ilahî kitaptır. En doğru ve en sağlam kaynaktır. Allahü tealâ, Kur'an için buyurdu ki:

"Doğrusu Kitap'ı Biz indirdik, onun koruyucusu elbette Biziz." [Hicr, 9]

Kur'an-ı kerim, kendinden önceki tanrı inancıyla ilgili tüm yanlış yorumları düzeltmiştir:

De ki: O Allah bir tektir. [İhlas, 1]

O doğurmamış ve doğmamıştır. [İhlas, 3]

Hiçbir şey O'na denk değildir. [İhlas, 4]

"Allah çocuk edinmemiştir; O'nun yanında hiçbir tanrı yoktur, olsaydı, her tanrı kendi yarattığı ile beraber gider ve birbirinden üstün olmağa çalışırlardı. Allah, onların vasıflandırdıklarından münezzehtir." [Müminun, 91]

"Allah oğul edindi, dediler; haşa, oysa, göklerde ve yerde olanlar O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmişlerdir." [Bakara, 116]

"And olsun ki, 'Allah, üçten biridir' diyenler kafir olmuştur; oysa tanrı ancak bir tek Tanrı'dır. [Maide, 73]

"Yahudiler, 'Üzeyr Allah'ın oğludur' dediler; Hıristiyanlar, 'Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, daha önce inkar edenlerin sözlerine benzeterek ağızlarında geveledikleri sözdür. ..." [Tevbe, 30]

ayet-i kerimeleriyle bütün bu yanlış bilgilere tamamen son verilmiştir.

Allah'a emanet olunuz.

Dr. İsmail Ulukuş