013  Hukuk sistemi, Küresel Gücün konrolünde


Değerli okuyucularım,

Büyük boyutlu siyasî olaylara bakarak Küresel Derin Devletin yalnızca devletlerin idarî yapılarıyla ilgilendiğini sanmayın. Onlar dünyada yalnız siyasî düzenlemeler yapmakla kalmamakta, kontrolleri altındaki büyük bir medya ordusu vasıtasıyle, toplumların sahip olduğu bütün kültürel değerleri yozlaştırıp onların yerine, kendi amaçlarına uygun yeni değerler koymaktadırlar. Böylece hemen her ülkede toplumları ayakta tutan yüksek ahlâk değerleri törpülenip aşındırılmış, adalet anlayışı sulandırılmış, hukuk sistemi tamamen siyasîleştirilmiş bulunmaktadır:

"Mevcud kanunlar üzerinde esaslı değişiklik yapılmaksızın ve sadece onlara birbirine zıd yorumlar içinde yanlış mânâ vererek neticeler alınması yolunda bazı büyük hamleler yaptık."

"En mühim ve temel iş ve meselelerde hakimler bizim kendilerine dikte ettiğimiz şekilde karar verirler..."

"Bize karşı suç işleyenler ciddî bir temele istinad etsin veya etmesin ilk şüpheler üzerine tevkif edileceklerdir. Siyasî bir kabahat veya cürüm işlediğinden şüphelenilen bir şahsa kaçma fırsatı verilmesine müsaade edilemez. Çünkü bu mevzularda biz tam mânâsı ile merhametsiz olacağız."

Böylece bir yandan ülkelerin hukuk düzeni tahrip edilirken, diğer yandan yeni teorilerle, malâyani işlerle, içki, kumar, fuhuş, uyuşturucu gibi vasıtalarla milletlerin gençlikleri ifsat edilmektedir:

"Yanlış oldukları bizce bilinen, bununla beraber tarafımızdan telkin edilen prensip ve teoriler içinde yetiştirmek suretiyle onların gençliğini aldattık, şaşırttık ve bozduk."

"Kendilerinin düzenini çok parlak bir şekilde bozan bütün prensipleri onların eğitimine sokmak gereğini duyduk."

"Onların gençliği klasisizm ve ilk çağ ahlâksızlığı ile ve içlerine soktuğumuz özel ajanlarımız, öğretmenler, hizmetçiler, zenginlerin evlerinde mürebbiyeler, kâtipler vasıtası ile ve diğerlerinin sık sık gittikleri sefahet yerlerindeki kadınlarımız vasıtası ile zehirlenerek ahmak bir şekilde yetiştirilmişlerdir."

Kuşkusuz yüz yıl önce kullandıkları bu yöntemler, ilerleyen bilim ve teknoloji ile tamamen değişmiş, gençliğe telkin edilen dünün darwinizm, komünizm, humanizm,.. teorilerinin yerini bugün artık porno siteleri, kumar siteleri, şeytana tapan tarikatları, eşcinsel kulüpleri, uyuşturucu şebekeleri, müzik ve eğlence festivalleri almıştır. Kullanılan yöntemler değişse de işin özü daima aynı kalmaktadır: İnsanları, nefislerinin esiri yapan boş işlerle meşgul edip, gözleri ve zihinleri, çevirdikleri büyük dolaplardan uzak tutmak. Kendileri için istemedikleri her kötülüğü dünyanın diğer insanlarına reva görmektedirler. Bu nasıl bir din anlayışıdır? Allahü Tealâ'nın tüm insanlığın huzur ve refahı için vaz ettiği bir din, nasıl bu kadar çarpık yorumlanabilir? Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz:

"Kendin için sevdiğini, başkaları için de sev ki müslüman olasın." [Harâiti] buyurdu.

Değerli okuyucularım, kuşkusuz toplumları ayakta tutan sağlam bir adalet anlayışı yanında yüksek ahlâk ve seciyedir. Bunların kaynağı ise Adem (a.s.)'dan bu yana binlerce peygambere aynı şekilde tebliğ edilmiş bulunan İslam'dır. Dinin getirdiği değer yargıları, bizatihi Allahü Tealâ tarafından vazedilmiş, "iyi" ve "kötü" hakkında objektif ölçüler içeren, bütün zamanları kapsayan, evrensel yargılardır. İnsanlar bu ölçülere uyduğu zaman toplumlar en yüksek olgunluğuna ulaşır, huzur ve güven içinde yaşarlar. Kendilerini insandan sayıp diğer bütün insan topluluklarını hayvan sürüleri gibi görme yanılgısında olan bir anlayışın temsilcisi olan Küresel Derin Devlet, diğer bütün dinleri istenilmez görmekte ve ortadan kaldırmaya çalışmaktadır:

"Kaderimizin bağlı olduğu ve kendisi vasıtası ile bizim kaderimiz ile dünyanın kaderleri birleştirilmiş olan bir olan Allah'a ait dînimizden başka mevcut diğer dinler, krallığımızı kurunca bizim için istenilmez olacaktır. Bundan dolayı biz diğer bütün inanç şekillerini ortadan kaldırmalıyız."

Halbuki Allahü Tealâ bile, kendi ulu zatının ve koyduğu ahkâmın (İman ve İslam'ın) inkârından, yani küfürden, hiç hoşlanmadığı ve kâfirlerin ebedî bir cehennem azabıyla cezalandırılacaklarını açık bir şekilde bildirdiği halde kullarının tercihine karışmamış ve ayet-i kerimede Rasulullah (s.a.v.) Efendimize:

"Ey kâfirler! Sizin taptıklarınıza ben tapmam. Siz de benim taptığıma tapıcılar değilsiniz. ... Sizin dininiz size, benim dinim banadır, de." [Kafirun, 1-6] buyurmuştur.

Kendi inançlarında olanlardan başka hiçbir topluluğa yaşama hakkı tanımayan Küresel Derin Devletin, yüzyıllardır merkezî otoriteleri etkisiz hale getirmek için bir koz olarak kullandıkları din ve vicdan hürriyetini, kendileri dışındakiler için yok saymaları, ve bütün inanç şekillerini ortadan kaldırmaya çalışmaları ne kadar anlaşılmaz bir tutum değil mi?

Allah'a emanet olunuz.