021  Toptancı ve analitik yaklaşım


Değerli okuyucularım,

Nasıl bir robotun bütün becerileri onu yapan insanoğlunun ona sağladığı yetenekler ölçüsünde ise, insanoğlunun bilgi ve becerisi de yaratıcısının ona sağladığı yetenekler ölçüsündedir ve Allahü Tealâ'nın ona izin verdikleri ile sınırlıdır. Bu durum ayetel kürsîde:

"Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar." [Bakara, 255] biçiminde anlatılmıştır.

Artık insanın o olgunluk noktasına geldiğine sonsuz ilmi ile hükmetmiş olmalı ki, Rabbimiz, insanlığa bilgisayar teknolojisini öğretmiştir. Bu teknoloji sayesinde bugün birçok şeyleri dün olduğundan daha iyi kavrıyoruz. Bunlardan birisi de beyindir. Yapılan araştırmalar, beynin, bilgisayarın çalışma sistemine benzer bir düzenle çalıştığını göstermektedir. İnsan belleğinin çalışması da, tıpkı bir bilgisayar gibi, bilgilerin elde edilmesi, işlenmesi, kaydedilmesi, sonra istenildiği zaman bilinç alanına tekrar geri çağrılması gibi aşamalara tabi olmaktadır. O sebeple bir şeyi unutmamak için önce sağlıklı bir kayda ihtiyaç bulunmaktadır. Meselâ heyecan hallerinde yapılan kayıtlar daha kalıcı olmaktadır. Çünkü bu durumlarda kalb daha şiddetli attığı için beyne daha çok kan gitmekte, dikkat tamamen konu üzerinde yoğunlaştığından konunun bütün ayrıntıları beyne en küçük birimlerine kadar nakşedilmektedir. İşte böyle anılarımdan birisi şudur:

Yıl, 1963... Üniversiteyi kazandım. Arkadaşlarla Bornova'da bir ev tuttuk. Denizli'den Bornova'ya geliyorum. Basmane'de dolmuşa bindim. Yurt kavşağında dolmuşu durdurdum. İndim. Muavinin bavulumu indirmesini bekliyorum. O yıllarda 13 kişilik küçük minibüsler var. Minibüslerde şöförle birlikte bir de muavin bulunuyor. Muavin, müşterilerden para topluyor ve duraklarda, "Haydi bir iki... dolmuş, gidiyooo.." gibi sözlerle müşteri toplamak için çığırtkanlık yapıyor. Günlük hayatımızda kullandığımız "dolmuş" sözcüğü de, o günlerden kalmadır. Minibüslerin üzeri, ince boru ile çevrelenmiş; bagaj olarak kullanılıyor. Arkada da minibüsün üzerine çıkmak için birkaç basamaklı bir merdiven... Müşterinin bavul, çuval, sepet gibi eşyaları yukarıya konuluyor. Bunların yüklenip indirilmesi işi, muavinin. Muavin, minibüsün üzerine çıktı. "Bavul ne renkti abiy?" diye seslendi. "Turuncu", dedim. Muavin tekrar "Abiy, burda turuncu bavul yok" yok diye bağırıyor. Ben "İyi bak kardeşim, olması lâzım" diye ısrar ediyorum. Muavin arıyor arıyor, bavulu bulamıyor. Müşteriler içerde bunalmışlar, sabırsızlanıyorlar. Sonunda benim bavulu buldu, çıkardı. Ben de rahatladım, herkes de rahatladı. Meğer benim bavulun, dikine konulduğunda, geniş olan iki yan yüzü turuncu, fakat dar olan yüzeyleri kirli beyazmış. O güne kadar hiç farketmemişim. Tabii bavullar yanyana sıkıca dizildiklerinden turuncu renkli yüzeyler değil, yalnız üstten kirli beyaz yüz görünüyormuş.

Değerli okuyucularım, işte bu insan beyninin algı hatalarından birisidir. Bir bütün, çeşitli nitelikleri olan birçok ayrıntıya sahiptir. Ama beynimiz çoğu zaman o bütünü tüm ayrıntılarıyla değil, daha çarpıcı özellikleri olan birkaç ayrıntısıyla algılar. Yani nesne ve olaylara "toptancı" yaklaşırız. Bu da diğer ayrıntılardaki gerçeklikleri görmemize engel olur.

Bu, toplum mühendisliği uygulamalarını çok iyi bilen Küresel Derin Devletin, psikolojik yönledirmede, en çok kullandığı zaaflarımızdan birisidir. Gayet ince espirili meyda unsurları ve makalelerle insanlar iki uca itilerek, onların, olguları, ya "ak" ya da "kara" gibi mutlak değerler içinde algılamaları sağlanmaktadır. Böylece insanlar birbirine düşman taraflar haline getirilmektedir. Halbuki gerçekler ne mutlak "ak", ne de mutlak "kara"dır. "Ak"ın da, "kara"nın da içinde çeşitli tonlar vardır. Doğru algılama, kuşkusuz, "analitik" bir yaklaşımla, yani bütünün tüm ayrıntılarının ayrı ayrı bilinmesiyle elde edilir.

Bunları size şunun için yazıyorum: Zaman zaman bana gelen bazı iletileri sizlere aktarıyorum. Bundaki amacım, bizlere sunulanlar yanında, Küresel Derin Devletin kontrolündeki büyük bir medya ordusunun ustalıkla gözlerden ırak tutmaya çalıştığı diğer bazı gerçeklerin de bilinmesi gerekliliğidir. Bir başka ifade ile, madalyonun arka yüzünün de görülmesini sağlamaktır. Her hadisenin, iyi tarafları olduğu gibi elbette kötü tarafları, başarısız tarafları olduğu gibi elbette çok başarılı tarafları da vardır. Olaylara tek yanlı bakmak, medyanın şartlandırması nedeniyle, maalesef aydınımızın en büyük zaafı olmuştur. Halbuki doğru kararlar, ancak analitik ve bilimsel bir yaklaşımla, yani bütün ayrıntıların doğru algılanıp değerlendirilmesiyle elde edilebilir. Bizler, bu şartlandırmalardan uzak, doğru yaklaşımlar içinde olmak gibi bir yükümlülük taşıyoruz. Hak (gerçek) çizgisi üzerinde bulunmazsak, ülkemizin hiçbir sorununa doğru çözümler üretemeyiz.

Allah'a emanet olunuz.