052 Sabetaycı Yapılanmaya Karşı Bilinç oluşturma
Bugün de size, ülkemizdeki Sabetaycı topluluğun, devletimizin ordusu, iç ve dış siyaseti, ekonomisi, sanayisi, eğitimi, medyası ve diğer tüm kurum ve kuruluşları üzerindeki etkinliklerini daha iyi anlamamıza yardım edecek bir başka yazıdan aktarmalar yapacağım. Kendisinin de bu topluluğun bir üyesi olduğunu bildiren Mehmet Emre Güreli'nin bu yazısı çeşitli sitelerde yayınlanmış, ancak herhangi bir yalanlama gelmemiştir. Yazıyı sıkılmadan okumanız için gene bölümler halinde sizlere sunacağım. Eğer bu yazının yayınlanması sırasında, yazının muhatabı olan kişilerden gerçeğin farklılığını bildiren bir uyarı gelirse, bunu da yayınlamaktan asla çekinmeyiz. Hatta bundan büyük bir memnuniyet duyarız. Amacımız kimseyi kötülemek veya zan altında bırakmak değildir. Amacımız, gerçeklere ışık tutmak ve ülkemizde olup bitenlerin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacak bazı verilerin su yüzüne çıkarılmasıdır. Bu güçsüz, yazıyı, size aşağıdaki adresini verdiğim kaynaktan[1] aktarıyorum. Lüften, dikkatle okuyunuz.
"Kaçınız Tansu Çiller, Rahşan Ecevit, İsmail Cem gibi bazı siyasilerin, Çevik Bir, Aytaç Yalman gibi bazı generallerin, Kemal Gürüz, Nur Serter gibi bazı üniversite yöneticilerinin, Eczacıbaşı, Dinçkök ve Şahenk gibi bazı işadamlarının, Dinç Bilgin gibi bazı medya patronlarının ve birçok dışişleri bakan ve bürokratlarının, MİT müsteşarlarının, mason üstad-ı azamlarının, sosyetenin önemli bir bölümünün Müslüman kimlikli Yahudi asıllı bir sect'e mensup olduğunu biliyorsunuz? Kaçınız ülkenin Müslüman kimlikli bir Yahudi mezhebi olan sabetaistlerin kontrolünde olduğunu biliyorsunuz?
1) Bu araştırmacılar ve S.B.T.A.I. (Sabetaycı Yapılanmaya Karşı Bilinç ve Tercihli Alışveriş İnisiyatifi) tarafından ortaya konulan bazı siyasetçiler ve eşlerinin, dışişleri bakanlarının, generallerin, MİT müsteşarlarının, mason maşrık-ı azamlarının, üniversite rektörlerinin, gazetecilerin, işadamlarının sabetaycı (Müslüman kimlikli Yahudi) oldukları doğru mudur? Ortaya konulan bu yapılanma devletimiz tarafından araştırılmış mıdır?
2) "Türkiye'de derin devletin sabetaycılar olduğu" araştırılmış mıdır? Derin devleti oluşturduğu söylenen Sabetaycı kliğin yurtdışındaki Musevi lobilerin bir uzantısı olarak çalışması ve neticede Türkiye'nin "İsrail'in rezerv devleti" olarak görülmesi milli egemenlik ilkesiyle ne kadar örtüşmektedir?
3) Büyük çoğunlukla kendilerinden olan insanlarla evlenen, isim ve soyadlarını Yahudi isimlere benzeterek alan ve Yahudi geleneklerini sürdüren sabetaycıların 'benzeme - benzet' ilkeleri gereğince Türk kültürünü yabancılaştırmaya ve dezislamize etmeye çalıştıkları doğru mudur? Bu kapsamda söz konusu araştırmacıların ve S.B.T.A.I.'nin verdiği örnekler devletimiz tarafından araştırılmış mıdır?
4) Karakaş Rüştü'nün (1924) ve Ilgaz Zorlu'nun ifşaatlarına, sabetaycıların D (dönme) kodu ile işaretlenerek kendilerinden varlık vergisi alınması gibi tarihi bir gerçeğe, konunun yazılan kitaplar ve makalelerde apaçık ortaya konmasına karşın sabetaycılık ve sabetaycı yapılanmanın bir araştırmacının ifadesiyle sabetaycıların "susuş komplosuyla" kamuoyunda gereğince tartışılmıyor oluşu çağımızın "açık toplum" ilkesiyle ne kadar örtüşmektedir?
Sağ-sol, liberal-muhafazakâr, Türk-Kürt, Sünni-alevi kim olursanız olun vatandaşlık sorumluluğunuz adına Türkiye'deki sabetaycı yapılanma hakkında kendinizi ve yakın çevrenizi bilinçlendiriniz, fiyat-kalite eşitleri arasında sabetaycıların ürünlerini tercih etmeyerek tavır alınız.
Ne Yapmalı? S.B.T.A.I.'nin Ekim seminerinin konusu buydu; "Ne yapmalı?" Seminer sırasında yapılan workshop ve tartışmaların neticesinde hemen hemen bütün katılımcıların kabulüyle şu sonuca vardık: sabetaycılık ve sabetaycı yapılanma konusunun halk tarafından öğrenilmesi için mevcut kitapların ve bizim bilinçlendirme çalışmalarımızın ötesinde medyada sabetaistlere açık sorular yöneltilmesi gerekmektedir; Protestan bir islamı savunan Can Paker'e, anti-islamcı Coşkun Kırca'ya, 28 Şubatçı Çevik Bir'e, Ayasofya'da konser düzenleyen Şakir Eczacıbaşı'ya, laiklik kisvesiyle anti-islamcılık yapan Kemal Gürüz'e ve diğer sabetaycılara gerek basın gerek televizyon yayınlarında bu görüşleri savunuyor olmalarının sebebinin Yahudi köklerinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı sorulmalıdır ki halk da bunları duyarak aydınlansın. Başkanımız Sayın Mehmet Emre Güreli'nin mayıs ayındaki kamuoyuna açık yazısında belirttiği gibi her Türk vatandaşı ülkemizdeki sabetaycı yapılanmayı derinliğine öğrenmedikçe Türkiye mutlu ve başarılı insanların özgür iradelerince yaşadığı adil bir ülke olamayacaktır. S.B.T.A.I. olarak sabetaycı yapılanmanın güdümünde olmayan bütün gazete ve televizyon mensuplarını bu sorumluluğu yerine getirmeye çağırıyoruz. Sabetaycı yapılanma halk tarafından öğrenildiği ölçüde gücünü yitirebilir ve ülke demokratikleşebilir.
Arı Grubunun sabetaycı Sinan Ülgen'in editörlüğünde çıkardığı ve Türk dış politikasını yönlendirmede bir kanaat aracı olarak kullanılan Turkish Policy Quarterly dergisinin danışma kurulu üyelerinin dörtte üçü Amerikalı yahudiler ve Türkiye'den Yahudi ve sabetaistlerden oluşmaktadır. Yakın çevresi Asaf Savaş Akat ve Bülent Eczacıbaşı gibi sabetaycılardan oluşan sabetaycı Kemal Derviş'in (eşi Catherine yahudidir) bu grupla yakın ilişkisinin örneğin Kasım ortasında Avrupa Birliği büyükelçileriyle İtalyan Büyükelçiliğinde yaptığı toplantıya bazı grup üyelerini de götürmesinin sebebi bu bağlantıdır. CNN Turk'te salı günleri Türk dış politikası üzerine yayınlanan Ufuk Turu programının katılımcıları Cengiz Çandar, Emre Gönensay ve Özden Sanberk sabetaycı, Sönmez Köksal (Eski MİT Müsteşarı) ise masondur. CNN Turk'un anchorman'i Mehmet Ali Birand ve dış politika danışmanı Yalım Eralp de sabetaycıdır.
Bundan dört ay önce (Ocak 2003) internet aracılığıyla başlatmış olduğumuz Sabetaycı Yapılanmaya Karşı Bilinç ve Tercihli Alışveriş İnisiyatifi (S.B.T.A.I.) önemli mesafe aldı ve katılımlarla bir sivil toplum hareketi haline geldi. Bu hareketi başlatan yazımızın yenilenmiş halini aşağıda bilginize sunuyor, sizi vatandaşlık sorumluluğunuz adına kendiniz ve ülkeniz için bilinçli olmaya ve çevrenizi bilinçlendirmeye çağırıyorum.
Bu yazının sonunda ünlü sabetaycı yazar Orhan Pamuk'un New York'ta bir özel sohbette "Bizim bir devlete ihtiyacımız vardı. Önce Müslüman olduk ve uzun maceralardan sonra Türkiye'yi elimize geçirdik" diyerek neyi kastettiğini, Okan Bayülgen'in İstanbul kökenli olmayan insanları neden hor gördüğünü, Yalçın Küçük'ün neden 'Türkiye İsrail'in rezerv devletidir' ve 'bu ülkede bir yere gelebilmek için sabetaycı olmak gereklidir' dediğini anlayacaksınız (Buna bir ekleme de ben yapayım: sabetaycı değilseniz bir yere gelebilmek için mason olmak çok fayda sağlar). Her din ve etnik kimlikten Türk vatandaşı bunların derinliğine bilincine varmadığı sürece Türkiye'nin mutlu ve başarılı insanların özgür iradelerince yaşadığı adil bir ülke olabileceğini sanmıyorum." Yazının bu bölümünü burada kesiyorum. Allah'a emanet olunuz.
| ||