015  Güneydoğu'nun demografik yapısı


Değerli okuyucularım,

Sizlere uzun bir süredir yazamadım. Bu arada kapsamını genişletmeye çalıştığım hadis derlentisi "Altın Sözler"i tamamlamaya çalıştım. Hamdolsun tamamladım. Atalarımız ne demişler? Bir koltuğa iki karpuz sığmaz. Biri mutlaka düşer. Nedense genç insanlar, büyüklerin öğüt veren sözlerinden biraz alınıyorlar. Bu herhalde benliklerinin küçük düştüğü, aşağılandığı vehmine kapılmalarından olmalı. Yani bir çeşit gizli kibir... Halbuki büyüklerin çok büyük bedeller ödeyerek edindikleri bu deneyimlerini hiçbir ücret ve karşılık ödemeden edinmek ne kadar kazançlı bir iştir. Hele şu atasözlerimiz... Onlar binlerce yılın bilgi birikimidir. Onlardaki ibretli ve hikmetli içeriğe iyi nüfuz edip mutlaka uymaya çalışmalı. Yoksa insan hep zararda olur. İşte bu güçsüz de bazen gaflete düşüp bir koltuğa iki karpuz sığdırmaya çalışıyorum. Tabii o zaman da karpuzlardan biri düşüyor.


# Hakkın ve batılın temsilcileri

Değerli okuyucularım, bu yazıları yazmaktan maksat elbette boş işlerle uğraşmak değildir. Bu yazıları yazmaktan maksat, hem gönül doslarımızla hasbihal etmek, hem aziz Milletimizin insanlık topluluğu içinde üstün ve saygın bir yere sahip olmasını sağlayan İslâmî değerleri ve milletimizin bu ilkeleri yeryüzüne egemen kılmak yükümlülüğünü insanlarımıza anlatmak, ve hem de şu anda çetrefilli bir oyunla karşı karşıya bulunan milletimizin bu tongalara düşmesini önlemek için, gerçekleri herkesin açık seçik göreceği biçimde ortaya koyarak onun kendini savunma hakkına katkıda bulunmaktır. İslâm'ı kendisine ilke edinip hayat tarzı olarak benimsemiş ve Allah'a inanıp O'na gönül bağlamış çeşitli etnik topluluklardan oluşan aziz Milletimiz, yeryüzünde Hakk'ın temsilcisidir. Şer odakları ise batılı temsil etmektedirler. Bunların şeytanî oyunlarını, nifaklarını, fitnelerini bilmek, onları deşifre ederek insanlarımızı bunların şerrinde uzak tutmak, elbette hepimize düşen çok önemli bir görevdir.


# Herşey çok ustaca yapılmaktadır

Bugün, aziz Milletimiz, tarihi boyunca yaşadığı en bunalımlı dönemlerinden birini yaşamaktadır. Ülkemiz, Küresel Derin Devletin kıskacına girmiştir. Tüm dünyayı ahtapot gibi saran ve tüm insanlığı köleleştirmeya çalışan bu şer örgütünün akıl almaz hile ve desiseleriyle ülkemiz bölünmeye, milletimiz lime lime parçalanmaya çalışılmaktadır. Büyük bir medya ordusuyla hergün gerçekler ters yüz edilerek saptırılmakta, milletimiz ırkçı söylemler ve kimlik tartışmalarıyla kamplara bölünmekte, ordu mensuplarımız aşağılanıp moralsizleştirilerek adeta ordumuz fonksiyonsuz bir duruma getirilmektedir. Buna karşılık PKK ve KCK gibi Küresel Derin Devlet tarafından bu milleti bölüp parçalamak için kurulan eşkiya örgütleri Kürt kardeşlerimizin temsilcisi gibi gösterilmekte ve gelişmeleri, semirip büyümeleri için bütün şartlar hazırlanmaktadır. Daha kısa bir anlatımla, göz göre göre, ülkemizi bölünmeye ya da bir iç savaşa sürükleyecek bütün şartlar hazırlanmaya çalışılmaktadır. Her şey tereyağından kıl çeker gibi büyük bir ustalıkla yapılmaktadır. Sizlere, bunların gerçekliğini kanıtlayacak yüzlerce delil sunabilirim. Fakat onlardan önce yapılması gereken bazı şeyler var. Büyük bir medya ordusuyla zihinlerimizde oluşturulan bazı yanlış algıların düzeltilmesi.

Medya ustaca kullanılıp, o bölgelere hiç gitmemiş, o bölgeleri hiç görüp yaşamamış insanlarımızın beyinlerinde öyle bir algı oluşturulmaktadır ki sanırsınız Doğu ve Güneydoğu Anadolumuz tamamen Kürt. Halbuki birçok bağımsız araştırmacının araştırmaları durumun hiç de öyle olmadığını apaçık ortaya koymaktadır. Bu konuda bir önceki yazımda bazı açıklamalarını aktardığım Halaçoğlu'nun araştırmaları ilk değildir. İşte size bir başka çalışmadan bazı bilgiler:


# Güneydoğu'daki Türkmen aşiretleri

Türkiye’nin toplumsal yapısı ile ilgili çalışmalar yapan Cemal Şener, bazı arkadaşlarıyla birlikte internette yayınladığı "Alevilerin Etnik Kimliği. Aleviler Kürt Mü? Türk Mü?"[1] adlı çalışmasında:

"Dersim bölgesinde dede ocaklarının tümü kendilerinin Horasan'dan gelen Türkmen Aşireti olduğunu savunur." dedikten sonra Prof. Dr. İrene Melikoff'a atfen aşağıdaki bilgileri veriyor:

"Türk sözünün kaba, küçültücü, yaban, köylü anlamı üstüne dururken, İslâm'a girmiş, Müslüman olmuş, Selçuklu hanedanı gibi, kültürü İranlılaşmış kentli Türk ile, henüz İslâmlaşmamış veya yeterince İslâmlaşmamış göçer ya da yarıgöçer Türk arasındaki uyuşmama dolayısıyla birincisine Müslüman, ikincisine Türk denmiştir."

"Sonuç olarak, bu boylara verilen 'Kürt' adı, Alevi Kürtler de bulunmakla birlikte, onların tümünün Kürt kökenli olması gerektiğini göstermez. Kürtlerin çoğu Şafii mezhepten gerçek Sünni’dirler. Alevilere takılan Kürt lakabı sosyal bir değer taşır, belli bir yaşam biçimini gösterir, resmi Sünniliğe uymayan, aşiret adetleri hâlâ canlı olan ve kendi içlerine kapanmış olarak yaşayan cemaatleri ifade eder."


# Kürtleşmiş bir Türkmen boyu

Yazar ayrıca "Koçgiri konusunda araştırması olan tarihçi Baki Öz de bu konuda Ömür Lütfi Barkan ve İrene Melikoff'u doğrulamaktadır. O da araştırması sonucu; Koçgiri aşiretinin Orta Asya'dan Anadolu’ya gelen bir Türkmen aşireti olduğunu, esasen İzo'lu olduklarını Dersim'den buraya yerleştiklerini Şeyh Hasan aşireti ile akrabalık ilişkilerinin bulunduğunu, sonradan Kürtleşen bir Türkmen boyu olduklarını yazıyor" diyor ve sözlerine şunları ekliyor:

"Ama bu yöredeki Alevilerin 60 yaş ve üstündeki kesim kendisini Kürt ya da Zaza diye ifade etmiyor. Kendisini ısrarla Türk olarak ifade ediyor. Kürtçe ya da Zazaca’yı sonradan öğrendiğini belirtiyor. Alevi anne babadan doğup kendini Kürt ya da Zaza olarak ifade eden kesim ise genç kesimdir. Onların Kürtlüğü ya da Zazalığı, siyasal Kürtlük ya da Zazalık olarak kabul edilebilir."

Yazar, anne, baba ve dedelerinin kendilerini Türk olarak ifade etmelerine karşı, bu genç kesimin yönelttikleri eleştirel cevapta kendilerinin asimile oldukları yönündeki kanaatlerinin doğru olmadığını anlatmak için de aşağıdaki ifadeleri kullanıyor:


# Kürtlerin asimilasyonu için sebep yok

"Osmanlı Kürt düşmanı değil (bilakis) Türkmen ve Alevi karşıtı imiş. Kürtlerin bırakalım asimile olmasını, Osmanlı tarafından korunup kollandığını görüyoruz. Osmanlı'da özel mülk olmadığı halde, tüm mülk Allah'ın adına padişahın olduğu halde tımar sistemi olduğu halde bakıyoruz; Kürdistan'da özel mülkiyet var ve mülk babadan oğula padişah fermanları ile geçiyor. Hatta Kürt ağaları Osmanlı'ya yaptıkları yararlılıklar karşılığı fermanlarla mülk ediniyorlar. Hem de o mülkler babadan oğula, miras ile geçebiliyor."

"Yani Osmanlı'da Kürt olmak avantaj. Celâlî ve benzer ayaklanmalarda canını kurtaran Türkmenler, Kürt bölgesine sığınarak Kürtçe’yi öğrenerek canlarını kurtarıyorlar. Çünkü Türkçe bilenin katli vaciptir."

Yazar ayrıca, Dersim milletvekili Hasan Hayri Bey’in 1921’de TBMM’de yaptığı konuşmada: "Yavuz Sultan Selim zamanında Harzem'li Alevi Türkler'in can güvenlikleri nedeni ile, Dersim dağlarına çekilmek zorunda kaldıklarını ve bu tecrit neticesinde kendilerini gizlemek için Kürtçe öğrendiklerini, süreç içinde Türkçe’den uzaklaşarak Kürtleştiklerini belirtmesini" de çok anlamlı buluyor ve şöyle devam ediyor:


# Zaza'lar Kürt değil..

"Zaza’lar ile ilgili olarak; V. Minorsky, O. Mann, David McKenzie, Haddak, M.V. Bruinessen ve Hewrami vb. araştırmacılar Zaza’ların Kürt olmadığını araştırmalarında açık olarak ifade ederler."

"Hollandalı antropolog M.V. Bruinessen ve Prof. Dr. İrene Malikoff da alanlarında haklı olarak uluslar arası değeri olan, kendi konularında, biri Kürtler konusunda, diğeri Aleviler konusunda otoritedirler."

"M.V. Bruinessen kitabında; "Kürdistan'da bütün aşiretler mutlaka aynı kökene sahip olma durumunda değillerdir. Çevrede bazı Kürt aşiretleri Türkleşmişken bazıları da Kürtleşmişlerdir" dedikten sonra sözü edilen bölge kastedilerek kitabında, "yörede Alevilerin büyük çoğunluğunun Türk soylu olduğunu" saptamışlardır."

Görülüyor ki bu bilgiler bir önceki yazımda kendisinden aktarmalar yaptığım Halaçoğlu'nun verdiği bilgileri doğruluyor ve Güneydoğu Anadolumuzun salt Kürt olmadığını, bu yöremizde pek çok Türkmen aşiretinin de bulunduğunu gösteriyor.


# Lâilâheillallah diyenin malı ve kanı haram..

Değerli okuyucularım, amacımız elbette ırkçılık yapmak değildir. Bizim burada ortaya koymaya çalıştığımız şey, Küresel Derin Devletin, "algı yönetimi"yle zihinlerde oluşturmaya çalıştığı bazı algıların yanlışlığını herkese duyurmaktır.

Bizler Müslümanlarız. İslam'da ırkçılık yoktur. Türkü de Kürdü de Ermenisi de, sünnisiyle alevisiyle Müslüman olan herkes din kadeşimizdir. Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz:

"Kim Lâilahe illallah der ve Allah'tan başka mâbudları reddederse, Allah onun malını ve kanını haram kılar." [Müslim] buyurdu.

Müslüman müslümanın kardeşidir. Elbette müslümanın müslümana düşmanlığı söz konusu olamaz. Ama hainleri de, hıyanetlerini görüp dururken, bağrımıza basamayız.

Allah'a emanet olunuz.


-------------------------------
[1] http://www.altinicizdiklerim.com/ozetler/_AlevilerinEtnikKimligi.pdf