018  Algı yönetimi


Değerli okuyucularım,

Hepimiz aynı evren içinde yaşıyoruz. Ama herkesin ayrı bir dünyası vardır. Bu, algı farklılıklarından doğan bir durumdur.

Algı demek, çevreden gelen bilgi ve duyumların, kişi tarafından, kendine göre anlamlandırılması demektir. Herkes bu anlamlandırmayı, kalbinde taşıdığı duygu ve düşünceler, inançları, yaşadığı olaylar, o güne kadar edindiği bilgi birikimi, akıl seviyesi gibi çeşitli faktörlere göre yapar. Meselâ bir toplulukta birisi baklavadan söz etse, baklava'nın yalnız adını duymuş ve internetten hakkında bilgi edinmeye çalışmış bir Japon bayanın algısıyla, baklayı görmüş fakat hiç hayatında baklava yememiş seyyah Jony'nin algısı, ya da bu güçsüz gibi hem Gaziantep'in meşhur baklavacısı Güllüoğlu'nun ve hem de anasının senit üzerinde açılmış ev yufkasından yapılmış bol cevizi fakat sulu şuruplu baklavalarını yemiş bir kimsenin baklava algısı aynı olur mu? İşte bir şeyi algılamanın bu üç aşamasına tasavvufta ilmen yakîn, aynel yakîn, hakkal yakîn denir. Yani bir şeyi bilgi olarak, nesne olarak, ve bütün nitelikleriyle tam bir gerçek olarak algılamak demektir.


# Algılarımız yönetilebilir

İşte bizim "Çevremiz" de, edindiğimiz duyumlara ve onları anlamlandırmadaki becerilerimize göre biçim kazanır. Hiçbir duyum kusuru bulunmaya sağlıklı bir insan için bir gezinti parkı yemyeşil ağaçlar, çimler, rengarenk çiçekler, masmavi gökyüzü, kuş cıvıltıları, su sesleri, gül, hanımeli ve akasya kokularından ibaret çok renkli bir dünya iken, anadan doğma bir kör için kuş ve su sesleri, güzel kokulardan ibaret karanlık bir dünyadır. Kırmızıyı yeşil olarak algılayan çok ileri bir renk körü için ise kırmızı rengin olmadığı diğer renklerin tonlarından ibaret bir dünyadır.

İşte herkesin aldığı duyumlara ve önceki bilgi birikimine göre aynı gerçek için farklı algılara sahip olması, algıların yönetilebileceğini fikrini ortaya çıkarmıştır. Bu fikir, tüm dünyayı egemenliği altına alıp insanları dilediği biçimde sevk ve idare etmeye çalışan Küresel Derin Devletin adamları tarafından çok önemli bir ipucu olarak değerlendirilmiş; ve buna dayanılarak, bu örgütün psikologları tarafından, insanları yönlendirmede kullanılabilen önemli bir toplum mühendisliği yöntemi olan "Algı Yönetimi" geliştirilmiştir.


# Algı Yönetimiyle neler yapılamaz ki

Değerli okuyucularım, Küresel Derin Devlet, tamamen bilimsel yöntemlerle hareket eden, ancak bilimi hayırda değil de şerde kullanan makyavelist bir örgüttür. Her zaman dile getiriyorum. Bu örgütün amaçlarını, ve bu amaçlara ulaşmak için kullandıkları yöntem ve araçlarını bilmeden, ne dünyada ne de ülkemizde olup biten hiçbir olguyu doğru şekilde anlamak mümkün değildir.

Algı yönetimi için, önce, insanların haber, bilgi ve duyum edinme kaynaklarını elinizin altında bulundurmanız gerekir. Çünkü algı yönetimi, bir bakıma insanlara bir at gözlüğü takmak, yani onların sizin istediğiniz şeyleri görmelerini, istemediğiniz şeyleri de görmemelerini sağlamak demektir. Eğer bunu yapabilirseniz istediğiniz zaman istediğiniz şekilde insanların algılarını kontrol edebilir, onlara olmayan şeyleri var gibi, olan şeyleri yok gibi gösterebilir, onları istediğiniz zaman korkutabilir, sevindirebilir, heyecanlandırabilir, duygusallaştırabilir, iyileri kötü, kötüleri iyi gibi gösterebilir, olmayacak şeyleri hemen olacakmış gibi, burnunuzun dibindeki hemen olmak üzere olan bir olguyu da hiç olmayacakmış gibi gösterebilir, perde arkasında siz deveyi hamudu ile yutarken insanları tamamen başka gündemlerle meşgu edebilirsiniz. İnsanları şaşırtabilir, bunaltabilir, sakinleştirebilir, siyasi eğilimlerini, dünya görüşlerini kontrol edebilir, kısaca onların gerçekleri sizin dilediğiniz şekilde anlama- larını ve sizin isteğinize göre davranmalarını sağlayabilirsiniz. Daha açık bir anlatımla, onları yalnız sizin istediklerinizi yapan köleleriniz haline getirebilirsiniz.


# Hayır, hayır... Kesinlikle abartma yok

İçinizden geçeni tahmin edebiliyorum. Amma da abarttın haa... diyorsunuz. Hayır hayır sözlerimde kesinlikle hiçbir abartma yoktur. İşte size birkaç örnek...

Benim gibi biraz yaşlı olanlarınız lütfen 70'li yıllara giderek hatırlamaya çalışsın. Kapitalist ülkeleri nasıl komünizmle, komünist ülkeleri nasıl kapitalizmle korkutup ne korkunç bir silah pazarlaması gerçekleştirmişlerdi. Halbuki her iki sistemi de kuranların kendileri olduğunu şimdiki itiraflarından anlıyoruz. Son röportaji bir kere daha hatırlayalım:

".. yukarıda bahsettiğim gibi bir ülkenin Komünizm, Kapitalizm veya Sosyalizm’i benimsemesi hiç fark etmez. Hepsi sonuçta bizim eserimiz olan aynı şeyler."

"Böylece dünya ülkelerinin Komünist rejime dahil olmayan yarısı, Komünizm tehlikesine karşı devamlı korkutuldu. ... Komünist sistemde yaşayan diğer insanlara ise Kapitalizmin ne kadar öcü olduğu anlatılıyordu.

Böylece insanlar devamlı baskı altında tutuluyor ve istediğimiz gibi yönlendirilebiliyorlardı. Tabii burada medyaya ve sinema endüstrisine büyük görevler düşmüştür."

Değerli okuyucularım, tarih sayfaları içinde o kadar uzağa gitmeye de gerek yok. Daha üç-beş yıl önce, "Domuz Gribi" salgını olacak yaygarasıyla insanlarımız nasıl korkutulmuştu! İnsanlarımızın yaşlısı, hamilesi, çoluğu çocuğu aşı olmaya zorlanmış, ve eski Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un "Yahu bu bir tezgâh, yapmayın etmeyin, bu oyuna gelmeyin!" diye yırtınmasına rağmen Sağlık Bakanlığımız bilmem kaç milyon doz aşı ithal etmek zorunda bırakılarak devletimiz yanlış hatırlamıyorsam 80 milyon dolar zarara uğratılmıştı.

Allah'a emanet olunuz