002 Allah'ın dinini doğru anlamak
Şeytanîleri anlatmaya, neden "Allah (c.c.)'ın dini"nden başladığıma şaşırabilirsiniz. Ama şaşırmayın. Çünkü şeytanîler, sahip oldukları ve dünyayı adeta bir ahtapot gibi saran büyük bir medya ağı ile hergün beyinlerimize öyle fikir ve düşünceler telkin ediyorlar ki, bunlar dinimize ve inançlarımıza tamamen ters olduğu halde, bir çok insanımız bunların adeta papağanı oluyor. Eğitimde, aile ve sosyal ilişkilerimizde, toplumumuza bir iyilik olarak sundukları birçok davranış biçimleri, sonradan ortaya çıkacak birçok fitne ve sıkıntılara kapı aralayıp adeta sosyal hayatımızın temeline dinamit koyuyor. Bütün bu fitnelerin farkına varabilmek için elbette hepimizin önce doğru bir şablona sahip olması gerekir. Elimizde karşılaştırma yapacak doğru bir şablon olmalı ki onların çarpık fikirlerinin hemen farkına varabilelim. Diğer yandan Küresel Derin Devletin hedefinde doğrudan "İslam" ve O'nun şu anda yeryüzündeki en güçlü temsilcisi olup bu vasfını yüzyıllardır sürdürmekte olan "Türk Milleti" vardır. O sebeple önce Allah'ın dinini, yani İslam'ı, mânâ ve özü ile, doğru şekilde anlamak ve bilmek zorundayız.
Değerli okuyucularım, doğru bir bilgi için, önce bilgilerimizin dayandığı kaynağın güvenilir olması gerekir. Daha önceki yazılarımdan hatırlayacağınız gibi, Kur'an tebliğ edilir edilmez kaleme alınmış, zamanının bilginleri tarafından büyük bir hassasiyetle derlenip yanlış anlamalara meydan vermeyecek şekilde uygun okuma işaretleriyle işaretlenmiş, günümüze kadar tek bir harfi bile değişmeden korunmuş en güvenilir tek ilahi kaynaktır. İnmeye başladığı andan itibaren, Rasulullah (s.a.v.)'in zabıt kâtipleri tarafından yazıldı. Hafızlar tarafından ezberlendi. Her namaz kıraatinde okundu. Her ramazanda, Cebrail Aleyhisselam ve Rasulullah (s.a.v.) tarafından karşılıklı okunarak doğruluğu teyid edildi. Ondan sonra da tüm müslümanlar tarafından, her ramazan ayında, camilerde mukabelelerde aynı işlem sürdürülerek bu kontrol devam etti. Onun için onda herhangi bir hata veya yanlış olması asla söz konusu olamaz. Çünkü yapılan en küçük bir hata bile hemen ortaya çıkar. Kur'an-ı kerim, son ilahî kitaptır. En doğru ve en sağlam kaynaktır. Ayrıca bizzat Allahü tealâ'nın koruması altındadır: "Doğrusu Kitap'ı Biz indirdik, onun koruyucusu elbette Biziz." [Hicr, 9]
Değerli okuyucularım, bugün pek çok insan, peygamberlerin, Yahudilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık gibi farklı dinler getirdiğini sanıyorlar. Halbuki hiçbir peygamber farklı bir din getirmemiştir. Âdem aleyhisselamdan bu yana bütün peygamberler, insanlığa tek bir din tebliğ ettiler. Bu din de "eşi, benzeri, ortağı olmayan tek bir Yaratıcı'ya inanma ve O'nun iradesine tabi olma" dinidir. Tanrının birliğini esas alması nedeniyle buna "tevhid" dini denir. Bu din, en son olarak, birçok akıl almaz kötülüğün hüküm sürdüğü Arap Yarımadasında Muhammed Aleyhisselama tebliğ edildi. Adına da Arapça "teslim olma" anlamına gelen "İslam" adı verildi. Yaratıcı'nın iradesine teslim olanlara da "Müslüman" denildi. Bu durum, ayet-i kerimede özetle: "Biz sadece Allah'a teslim olanlarız, deyin!" [Bekara, 136] sözleriyle ifade edildi. Hemen kısaca açıklayalım: Allah'ın iradesine teslim olma, hayatını kendi nefsinin heva ve arzularına göre değil, Allahü Teala'nın istekleri, O'nun yasak, buyruk ve tavsiyeleri doğrultusunda yaşamak demektir. Değerli okuyucularım, Âdem aleyhisselamdan Muhammed aleyhisselama kadar bütün peygamberlerin tüm insanlığa tebliğ ettikleri din, İslam'dır. Yani bu "Allah'ın iradesine bağlanma" dinidir.
Bütün peygamberler, insanlığa tek bir din tebliğ ettikleri gibi, bütün peygamberler de Müslüman idiler. Yani Allah'ın iradesine boyun eğmiş, O'nun buyruk, tavsiye ve öğütlerine göre hareket eden insanlar idiler. Ayet-i kerimede buyruldu ki: "İbrahim, ne Yahudi, ne de Hıristiyan idi; fakat o, Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman idi." [Al-i İmran, 67] Genel anlamda din adını verdiğimiz ilahi hükümler de Adem aleyhisselamdan bu yana ana hatlarıyla hiç değişmemiştir: "Allah Nuh'a buyurduğu şeyleri size de din olarak buyurmuştur. Sana vahyettik; İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da buyurduk ki: "Dine bağlı kalın, onda ayrılığa düşmeyin." [Şura, 13]
Peygamberlerin bizlere Allahü Teâlâ'nın bildirimlerini, emir ve yasaklarını öğretmek için getirdikleri bütün kitaplar (Tevrat, Zebur, İncil, Kur'an) da İslam'ın kitaplarıdır. Her kitap bir öncekini doğrulamak için gönderilmiştir. Hepsinde bildirilen din, İslam'dır. Her kitap, bir önceki kitabın uygulamasında yapılan yanlış yorumları düzeltmiş, insanlık için hak yolu yeniden göstermiş ve insanlığa ahiret âlemi ilgili uyarılarda bulunmuştur. Ayet-i kerimede: "De ki, Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a ve torunlarına indirilene, Rableri tarafından Musa, İsa ve peygamberlere verilene inandık, onları birbirinden ayırt etmeyiz, biz O'na teslim olanlarız." [Al-i İmran, 84] buyruldu. Allahü Teâlâ'nın korunmasını bizzat üstlendiği son kitap Kuran-ı kerim ile de, bir yandan önceki yıllara ait inanç ve uygulamalardaki yanlış yorumlar düzeltilirken, diğer yandan tüm insanlığın kıyamete kadar uyması gereken evrensel kurallar gösterilmiş, iyi ve kötü davranışlara peygamberlerin ve geçmiş milletlerin hayatlarından örnekler verilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere "İslam", yani Allah'a inanıp O'nun iradesi bağlanma dini, bütün zamanların ve bütün insanlığın tek dinidir. Zaten Allah katında İslam'dan başka din de yoktur. Ayet-i kerimelerde: "Doğrusu Allah katında din, İslâm'dır;" [Al-i İmran, 19] "Bu, senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de uyguladığımız yasadır. Sen bizim yasamızda değişiklik bulamazsın." [İsra, 77] "İşte sizin dininiz, tek bir dindir. Ben de sizin rabbinizim. O halde yalnızca Benden korkun." [Müminun, 52] "Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette de zarar edenlerden olacaktır." [Al-i İmran, 85] buyruldu.
Kur'an-ı kerim, kendinden önceki tanrı inancıyla ilgili tüm yanlış yorumları düzeltmiştir: De ki: O Allah bir tektir. [İhlas, 1] O doğurmamış ve doğmamıştır. [İhlas, 3] Hiçbir şey O'na denk değildir. [İhlas, 4] "Allah çocuk edinmemiştir; O'nun yanında hiçbir tanrı yoktur, olsaydı, her tanrı kendi yarattığı ile beraber gider ve birbirinden üstün olmağa çalışırlardı. Allah, onların vasıflandırdıklarından münezzehtir." [Müminun, 91] "Allah oğul edindi, dediler; haşa, oysa, göklerde ve yerde olanlar O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmişlerdir." [Bakara, 116] "And olsun ki, 'Allah, üçten biridir' diyenler kafir olmuştur; oysa tanrı ancak bir tek Tanrı'dır. [Maide, 73] "Yahudiler, 'Üzeyr Allah'ın oğludur' dediler; Hıristiyanlar, 'Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, daha önce inkar edenlerin sözlerine benzeterek ağızlarında geveledikleri sözdür. ..." [Tevbe, 30] ayet-i kerimeleriyle bütün bu yanlış bilgilere tamamen son verilmiştir.
Ulu Yaratıcımız Kur'an-ı kerimde kendi özel adını Allah olarak açıklamış ve kendi özniteliklerini bizlere ayrıntılı şekilde bildirmiştir. Kendisinin de yalnız o niteliklerle nitelenmesini istemiştir. Şöyle ki: Allahü Teâlâ, tektir. Eşi, benzeri, ortağı yoktur. Her şeyi, O yaratmıştır. Yarattığı hiçbir şeye benzemez. Ezeli ve ebedidir. Doğurmamış ve doğrulmamıştır. Kendi varlığını sürdürmesi için hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Fakat her canlı yaşamak için O'na muhtaçtır. Her şeyi ayakta tutan O'dur. Yerin ve göklerin, görünen ve görünmeyen tüm âlemlerin sahibi, O'dur. Her şeye enerjisini, gücünü, kuvvetini veren O'dur. O'nun her şeye gücü yeter. Her şeyi bilir, görür, işitir, konuşur. İrade sahibidir. Kâinatta cereyan eden trilyonlarca olayı aynı anda yönetmek ona zor gelmez. İnsanların iyi işlerini de kötü işlerini de yaratan odur. Fakat onların iyi işlerini sever, kötü işlerinden ise memnun değildir. Adildir. Kimseye zulmetmez. Yarattıklarına karşı büyük bir şefkat ve merhamet sahibidir. Müminlerin en büyük dostu ve yardımcısıdır. "Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir." [Hadid, 9] "Allah sizin yardımcınızdır. O ne güzel dost, ne güzel yardımcıdır." [Enfal, 40] Değerli okuyucularım, Allah (c,c,) insana sayısız nimetler bahşetmiştir. İslam gibi ilahi bir eğitim sistemi ile de bu nimetlerini tamamlayıp onu olgunluğun zirvesine taşımak istemektedir: "Allah sizi zorlamak istemez, Allah sizi arıtıp üzerinize olan nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz." [Maide, 6]
Allahü Teâlâ'nın rahmet kapıları her an, herkese açıktır. Ancak bu ilahi rahmetten yalnız O'na inanan "iman" sahipleri yararlanabilmektedir. Kâfirler ise bundan yararlanamamaktadır. İman, kişinin Allah'ın varlık ve birliğine inanarak kendi kişisel iradesini (nefsinin hevasını) bir yana bırakıp O'nun yüce iradesine (yasak, buyruk ve tavsiyelerine) uyması demektir. Dinin gereklerini yerine getiren insan, eğer inancında ve işlerinde samimi ise, kısa bir süre içinde insanı insan yapan bütün güzelliklere kavuşur. Ahlâken olgunluğun zirvesine ulaşır. Yüksek edep sahibi saygın bir kişi olur. Özetle Allah'ın dinini, doğru şekilde, böyle anlamak gerekir. Allah'a emanet olunuz.
| ||