004  Allah(c.c.)'ın yaratıkları


Değerli okuyucularım,

Sanıyorum, önceki yazımı okuduktan sonra, artık, bizleri gerçek anlamda "insan" yapan, temiz olmak, dürüst olmak, adil olmak, kimsenin malında ve canında gözü olmamak,cömert olmak, emanete hıyanet etmememek, sözünün eri olmak gibi tüm insanlığın iyilik olarak bildiği insanî değer yargılarının, öyle şeytanîlerin aydınlarımıza telkin ettikleri gibi akılla bilimle falan ilgili olmadığını ve bizlere insanlık tarihi boyunca dünyanın dört bir tarafına gönderilen elçiler vasıtasıyla bizzat Allahü Tealâ tarafından öğretildiği konusunda herhangi bir kuşkunuz kalmamıştır.

Tüm iyiliklerin kaynağı ilahî olduğu gibi, tüm kötülüklerin kaynağı da insan nefsinin bitip tükenmek bilmeyen hevesleridir. Allahü Tealâ, bütün iyilikleri bizlere öğrettiği gibi bütün kötülükleri de bizlere tek tek öğretmiş ve bunlardan uzak durmamızı da şiddetle emretmiştir. Tabii bütün bunlara uyup yüksek bir insanî olgunluğa ulaşmak, ancak Ulu Allah'a inanıp O'nun yüce iradesine samimiyetle tabi olmakla mümkün olabilmektedir.

Bir de Allah'a inanmadıkları ve hiçbir şeyde O'nun rızasını gözetmedikleri halde, iyi insanları takliden iyiymiş gibi görünmeye çalışan sahte iyiler vardır ki bunların gerçek durumlarını azıcık onların çıkarlarına dokunduğunuz zaman anlarsınız. Gerçek halleri hemen ortaya çıkar.


# Üç büyük alem

Değerli okuyucularım, Allahü Tealâ bazı nitelikleriyle birbirine benzeyen bazı nitelikleriyle tamamen farklı olan üç büyük canlılar alemi yarattı. Bunlardan ilki, görünür bir alem olan madde aleminin en üstün yaratığı olan insan ve insanın oluşturduğu "insanlık alemi", diğerleri, "melekler alemi" ve "cinler alemi"dir. Son iki alemin varlığını ve özelliklerini vahiy yoluyla öğreniyoruz. Gene vahiyden ve hadis-i şeriflerden öğreniyoruz ki insan topraktan, melekler nurdan, cinler ise dumansız ateşten yaratılmışlardır.

"And olsun ki, insanı kuru balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattık. " [Hicr, 26]

"Cinleri de, daha önce, dumansız ateşten yarattık [Hicr, 27]; Hadis-i şerifte de:

“Melekler nurdan; cinler dumansız ateşten/alevden; insanlar ise size anlatıldığı gibi (topraktan) yaratılmıştır.” [Müslim].

Bu üç alemin hepsinin ortak özelliği hepsinin bireylerinin canlı, akıllı ve şuurlu varlıklar oluşudur. Ancak insan atıl bir varlık olduğu halde, kim bilir belki de enerji kökenli olmaları nedeniyle diğer iki grup çok hızlı hareket edebilirler ve çok güçlüdürler. Ve insanların yapamayacakları birçok şeyi başarabilirler. Normal halde İnsanları görebilirler, fakat insanlar onları göremezler. Allah'ın izniyle madde alemindeki çeşitli canlıların şekillerine girebilirler. Allahü Tealâ, ayeti kerimede:

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” [Zariyat, 56] buyurdu.


# Melekler alemi

Kur'an-ı kerim ve Hadis-i şeriflerdeki ifadelerden açıkça anlaşıldığına göre Melekler Allahü Tealâ'nın ikram olunmuş, değerli, şerefli kullarıdır. O'nun ortakları, yardımcıları, veya çocukları değildir.

Onlar, Allahü Tealâ'nın emirlerine itaat ederler, O'nun sözünden çıkmazlar, isyan etmezler. Günah işlemezler. Kendilerine verilen emirleri yapmaktan ve Ulu Allah'ı tesbih etmekten başka işleri yoktur.

Melekler, erkek veya dişi değildirler. Evlenmezler, doğurmazlar, çoğalmazlar, yiyip içmezler.

Bazı rivayetler ve ayetler, Meleklerin, özellikle de Cebrail (a.s.)'ın Hz. Meryem'e, Peygamberlere, Rasulullah'a ve Eshâb-ı kiramdan bazılarına zaman zaman insan suretinde göründüğünü açık bir biçimde göstermektedir.

Meleklerin aslî halleri nasıldır? Onlar nasıl madde âlemindeki insanın gözüyle görünür hale gelir? Bu gibi fizikötesi konularda maalesef insanoğlunun fazla bir bilgisi yoktur. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi onların insanlara insan suretinde görünebildiği, Kur'anın ve doğru sözlü kişilerin tanıklığı ile sabittir.

Melekler, insanlara, Allahü Tealâ'nın isteklerine uygun olan hep iyi ve güzel şeyler telkin ve ilham ettikleri gibi, dünyada iken iyilik yapan, insanlara iyilik öğreten ve insanlara ikram eden iman ehli kişiler için ise dua ederler:

Değerli okuyucularım, ancak, meleklerin, Rabbimizin kitab-ı mübinde belirttiği bu güzel dualarından yararlanabilmek için doğru ve kâmil bir iman sahibi salih kullarından olmalıdır.


# Cinler alemi

Melekler gibi cinlerin varlığı da vahiy ve hadis ile sabittir. Kuran-ı kerimde, yalnız cinlere hasredilmiş "Cin suresi" adıyla, ayrı bir sure-i celile de bulunmaktadır. O sebeple cinlerin varlığına inanmak imanın şartlarındandır. İnanmayan kâfir olur.

Cinler bazı nitelikleriyle insanlara benzerler. Mesela insanlar gibi erkeklik ve dişilik sahibidirler. Evlenirler, çoğalırlar, doğar, büyür ve ölürler. İnsanlar gibi yer ve içerler: Hadis-i şerifte:

Sağ elle yiyip için, sağ elle alıp verin; çünkü şeytan, sol eliyle yiyip içer, sol eliyle alıp verir. [İbni Mace] buyruldu.

Genellikle yeryüzünü mesken tutmuşlardır. Müslüman olanları da kafirleri de vardır. Ayeti kerimede:

" (Cinler, dediler ki):"İçimizde müslümanlar da var, hak yoldan sapanlar da var. Müslüman olanlar, işte onlar doğru yolu arayanlardır. [Cin, 14]

buyruldu. Cinlerin melekleri dinlemeye çalıştıkları fakat artık buna imkan bulamadıkları aşağıdaki ayeti kerime ile anlatılmaktadır:

"Doğrusu biz göğün bazı mevkilerinde dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinleyecek olursa kendini gözetleyen parlak bir alev buluyor." [Cin, 9]

"İblîs, cin tâifesindendir. Fakat,Cinlerin ilk babaları iblîs değildir. Cin, ateş ve havadan yaratıldığı için çok latîfdirler. Çabuk hareket ederler. İnsan bunlara hafîf çarpınca, hemen ölürler. Bunun için, ömürleri kısadır. Cinnin ölümü, yerde gâib olmakdır. İhtiyârları, gençleşmeyince ölmez. Ölecekleri zemân, çocukluk hâline döner ve yerde gâib olurlar."[1]

Diğer bazı kaynaklarda ise cinlerin ömürlerinin çok uzun olduğu kayıtlıdır.

"Bunların ömürleri insanlarla kıyaslanmayacak kadar uzundur. Hatta Usdu'l-Gabe'de yer ayan bir rivayette ta Adem'in oğulları Habil ve Kabil zamanından Hz. Peygamber zamanına kadar yaşamış, önce kafir olduğu için kötülükler yaparken sonra müslüman olmuş ve Hz. Peygember ile görüşmüş Hametu'bnul Heysem isimli bir cinden bahsedilir."[2]

"Muhammed aleyhisselâmın cinlere de Peygamber olduğu, Mekke-i mükerremede ve Medîne-i münevverede toplandıkları ve Resûl-i ekremin (s.av.) onlara Kur’ân-ı kerîm okuduğu, ibâdet etdikleri, sadaka verdikleri, iyi işlerine sevâb verildiği, kâfirlerinin Cehenneme gireceği, mü’minlerinin Cennete gireceği ve Cennetde Allahü teâlâyı görecekleri, insanın cin ile evlenmesinin câiz olduğu, cinnin insan kadınına te’arruz edince gusl abdesti lâzım olduğu, cin ile insan arasında hâsıl olan çocuğun nasıl olacağını [Belkıs gibi], Cinnin kesdiği hayvanın yemenin câiz olduğunu, cinnîlerin insan âlimlerine süâl sorup fetvâ aldıklarını,insanlara, hastalık tedâvîsi, ilâc öğrettiklerini, insandan korkduklarını, insanlara itâ’at etdiklerini bildiren, âlimlerimizin çeşitli yazıları vardır."[1]

"Cinler, herşeyi bilmez. Yalnız, Allahü teâlânın bildirdiğini ve kendilerinin görüp anladıklarını bilirler. Geçmiş şeyleri cinden sormak câiz olduğu, ileride olacak şeyleri sormak câiz olmadığı bildirilmiştir."[1]


# Cin İnsan ilişkileri

İnsan, cinni ve şeytânları, uyanık iken ve rüyâda görebilir. Çünki, onlar her şekle girebilir. Peygamberlerden “aleyhimüsselâm” ve Evliyâdan çoğu şeytânı görmüş ve konuşmuşdur.[1]

[Keçi, yılan, kedi şekline girdikleri çok görülmüşdür. Mikrop şekline de girip, insanın damarlarında dolaşırlar.] Hadisi şerifte:

"Şeytan, damardaki kan gibi, vücutta dolaşır, açlık ile yolunu daraltın" [İhya] buyruldu.

Değerli okuyucularım, cinlerin müslümanlarından insana bir zarar gelmez ise de çoğu yalancı ve riyakar olan kafirlerinden insanlara büyük zararlar meydana gelir. Tarih boyuncca bazı insanların cinlerle bağlantı kurabildikleri konusunda pekçok rivayet vardır. Ayrıca şu ayeti kerime bunun mümkün olduğunu gösteren önemli bir delildir:

"Doğrusu insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınırlardı da onların şımarıklıklarını artırırlardı." [cin, 6]

Diğer yandan aşağıdaki tarihi olay da bunun mümkün olduğunu göstermektedir:

"Mısrdaki Fâtımî devletinin altıncı reîsi olan Hâkim bi-emrillah Mansûr, Dırâr ve bunun talebesi Hamzaya uyarak, cin ile tanışdı ve Cin pâdişâhı'na hizmet ederek, sapıttı. Şeytânların maskarası oldu. Tanrılık da’vâsına kalktı."[1]

Şimdilerde pek görülmese de, tarihin ilk dönemlerinde, cinden bir arkadaş edinip, olmuş şeyleri ona sorup, öğrenerek ve bunları başkalarına bildiren kişilere "kahin" denirdi.

Bir de "büyücüler" var idi ki onlar da yine cinleri kullanıp onları diğer bazı insanlara yönlendirip onların üzerinde onları sıkıntıya sokan bazı olumsuz etkiler oluşturuyordu.

Zamanımızda bu tür işler farklı isimler altında yine yapılmaya devam etmektedir.

İslam bunları tamamen yasaklamıştır. Peygamberimiz büyücülüğün yedi büyük günahtan biri olduğunu bildirmiştir. Ayrıca hadisi şeriflerde de:

"Uğursuzluğa inanan, kâhinlik yapan, kâhine giden, büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir, Kur'an-ı kerime inanmamış olur." [Bezzar] buyruldu.

"Falcıya fal baktıran, onun sözüne inanmasa bile, kırk gün kıldığı namaz kabul olmaz." [Müslim]

"(Müslüman büyü yapmaz. Allah saklasın, imanı gittikten sonra büyü tesir eder.)" [Mektubat,c.3, m.41]

O sebeple bu tür işlerden kesinlikle uzak durmalıdır.

Din büyüklerimiz de:

"Cin ile tanışmağa özenmemeli, Evliyâ-i kirâmın rûhâniyyetlerinden istifâde etmeğe çalışmalıdır. Evliyânın rûhları, görünmeden de, kendi beşerî şeklinde görünerek de, sevdiklerine fâide verir ve belâlardan korur."[1] buyurdular.

Diğer yandan, Müslüman cinlerin de:

Bedr muhârebesini haber verdikleri, Ebû Ubeyde ve arkadaşları vefât edince ağlayıp mâtem tuttukları, hazret-i Alînin “radıyallahü anh” şehîd olduğunu ve Ömer bin Abdül’azîzin vefâtını haber verdikleri rivayet edilmiştir.[1]

Allah'a emanet olunuz.


----------------------------
[1] GÜMÜŞ, M. Sıddık, (ed.) 1993. Tam İlmihal Seâdet-i Ebediyye, 55.baskı. Hakikat Kitabevi, Darüşşefaka Cad.No: 57/A Fatih, İstanbul, s.735-42
[2] ATEŞ,Süleyman, 1986. Yeni İslam İlmihali,Gonca YayEinevi,Beyazsaray, No:18, Beyazıt, İstanbul. s.54

.