016  Günümüzde durum


Değerli okuyucularım,

Kabalistler oluşturdukları bu şeytani dine, mistik bir hava da verdiler ve bu bilgilerin tevratı mana ve özü olduğunu ve bu bilgiler olmadan tevratın tam olarak anlaşılamayacağı yalanını da eklediler.

Eski Mısırdan yahudiliğe devrolunan öğreti, kabaladır. Bu sapkınlar, bu inanışların aslında Tevrat’ın gizli sırlarını açıklayan bir öğreti olduğunu” iddia etmişlerdir, ama gerçekte bu fikirler Yahudi tarihçi Theodore Reinach’ın ifade ettiği gibi “Yahudiliğin damarlarına giren ve onu tamamen ele geçiren gizli bir zehir”dir.

İnsanı ilahlaştırmaya kalkacak kadar akıl sınırlarının dışına çıkan Yahudi Kabalistler, söz konusu “insan”ın da sadece Yahudilerden ibaret olduğunu, diğer ırkların insan sayılmadığı iddiasını da senaryolarına eklediler.[1]

Tabii kabala artık yalnız bir Yahudi öğretisi değildi. Allahü tealâ'nın varlığını inkar eden hemen herkes, Kabalan'ın şeytani dinine sığınıyor, yalnız sığınmakla kalmıyor, onu bizim insanlarımıza da empoze etmeye çalışıyorlardı. Şimdi sizlere Ege Cansen'in 9 kasım 2013 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayınlanan yazısından bir parça sunacağım:

A-teist denilen kişiler, dinlerin tarif ettiği “dışta” tanrıya inanmazlar. Yoktur dedikleri Tanrı, dinlerin betimlediği evren dışı tanrıdır. Onlar, “evren içi” Tanrının varlığına iman etmişlerdir.

İçte ve dışta diye nitelendirilen iki Tanrı arasındaki temel fark şudur: Laikliğin Tanrısı, varlığını kanıtlamak için mucize göstermez; tam tersine mucizeye izin vermez. Laikliğin Tanrı’sı yeryüzüne oğlunu veya elçisini yollamamıştır. Bu dünyada evi barkı yoktur. Kutsadığı mekân, kutsadığı gün de yoktur. Her yer ve her gün onun için aynı kutsallıktadır. Laikliğin tanrısı, kimseye özel muamele yapmaz. Sevdiklerim ve sevmediklerim diye insanları ikiye ayırmaz. Harplerde ve futbol maçlarında taraf tutmaz. Övülmeye ve tapılmaya ihtiyacı yoktur.[2]

Ege Cansen, benim tanrım taraf tutmaz diyor. İlmi, irfanı, hikmeti ve iradesi olmayan bir tanrı nasıl taraf tutabilirki. Allah (c.c.) bu insanlara hidayet nasip etsin.

Yazar, bu yazısıyla ebenim sizlere günlerdir anlatmaya çalıştığım şeytanın yeni tanrı modelini, yani onun madde aleminin bir parcası olduğunu, evren üzerinde hiçbir tasarruf ve yaptırım gücü olmadığını, insanların başıboş oldukları ve hiçbir eylemlerinden hesap vermek zorunda olmadıklarını, özetle bu tanrının etliye sütlüye karışmayan eylemsiz bir tanrı olduğunu ortaya koşmuş bulunmaktadır.


# Büyü ve Büyücülük devam ediyor

Değerli okuyucularım, bu asırdada Büyücülük mü olur diye düşünebilirsiniz. Evet oluyor. Büyücülük Mason Localarında devam ediyor ve şeytan aleyhillane buralarda kendi "şeytanî öğreti"sini en ince ayrıntılarına kadar öğretiyor.

"Aşağıda kısaltılarak verilen konuşma, Ümit SAYIN tarafından 09.01.1993 tarihinde hazırlanmış ve Büyük Loca’ya sunulmuştur. Kendisinin bu konuşmayı yaptığı dönemde, DETAM’da (Deneysel Tıp Araştırma Merkezi) farmakolog olarak psiko-nöro farmakoloji (insan beyni üzerinde ilaç destekli psikolojik deneyler) üzerine çalıştığını hatırlatıyoruz.

Büyüde, uygulanan formül veya yöntem sayesinde doğaüstü kausal bir ilişki, büyünün amaçladığı olguyu ortaya çıkarır. Çağdaş büyü kuramlarının kurucusu Aleister Crowley'e göre Büyü, “İradeyle, bilinçli olarak doğada değişim oluşturabilme bilimi ve sanatıdır”

Büyü işlevleriyle tanrılar ve evren üzerine zorlayıcı etki yapar, yazgıyı değiştirebilir

Görüldüğü gibi masonluk ile büyüde kullanılan bazı semboller anlamları biraz farklı olsa da aynıdır. Masonluk, büyü ile aynı kökenlerden gelmektedir, ve gizemli ve esoterik felsefelerden etkilenmiştir. Kaynaklarımızın pek çoğu büyü ile masonluk arasındaki böylesi bir akrabalığı kesinlikle kabul etmektedir.

Bizler bilimin sunduğu imkanları kullanarak büyü felsefesinin ulaşamadığı amaçları da gerçekleştirebiliriz. Büyücülük araç ve yöntemlerinin çağdaş versiyonlarını üretebilir; geliştireceğimiz formülleri ve yöntemleri kullanarak bireyleri ve toplumu yönlendirebiliriz."[3]

Değerli okuyucularım, şimdi de size Mert Arslanoğlu'nun Milliyet blogda yayınlanan bir yazısından bazı alıntılar aktaracağım. Lütfen izleyin.

Fakat bu sır çok az masonun bildiği gerçektir. Masonluğa yeni giren birisini derece derece eğiten masonlar, Kabalist felsefeyi ona yavaş bir şekilde aşılarlar. 33 derece içinde giderek yükselen mason, öğrendiği felsefenin Kabala olduğunu çok sonraları öğrenir. Masonların deyimiyle "ışık, uykulu gözlere yavaş yavaş verilir."

Bir masonun özellikle 27. dereceyi aşabilmesi için tüm inançlarını ve dünya görüşünü masonluk prensiplerine uydurmaya kesin olarak karar vermiş olması gerekmektedir. Çünkü bu dereceden sonra masonluk bambaşka bir şekle bürünür. Bundan sonra mason, gizli bir eğitime alınır. Hayatın, Kabala'da yer alan mistik şifre sistemleriyle yorumu yapılır. Her türlü kavram yerini tamamen Kabala esaslı sembol ve simgelere bırakmıştır. Kabala'nın en belirgin özelliği olan büyü, bu aşamada devreye girer.

Kabala'yı felsefelerinin temeli edinen masonlar, elbette büyü ile ilgilenmektedirler. Ancak çok üst dereceli masonların bildiği ve katıldığı büyü ayinleri masonlukta büyük ön em taşır:

Bu ayinler masonların dış dünyadan en çok gizlemeye çalıştıkları sırlarından birisidir. Düşük dereceli masonlardan hiçbirisinin bu ayinlerden haberi olmaz.

Şeytana tapınma ayinlerinin bir masona açıklanması için, masonların deyimiyle masonik ilkelerle, iyice yoğrulmuş olması gerekir . Ancak yeterli "olgunluğa" geldiğinde kendisine bu sır verilir. Dereceler içinde giderek yükselen mason, Allah inancını, ahlaki değerlerini yitirecektir. Sonuçta ulaşacağı en önemli sırlardan birisi, kara büyü ayinleridir.

Masonluk Kabala'daki sembollerin birçoğunu aynen almıştır. Bunların içinde en önemlisi Sefirot denilen şifresel grafiktir. Kabalist felsefenin şematik özeti olan bu çizim, hem mason hem de kara büyü kaynaklarında geçer.[4]


# Şeytanîler örgütleniyor

Değerli okuyucularım,

Şeytan aleyhillane, kendi kontrolündeki şeytanîler eliyle kendi "şeytanî öğreti"sini Mason derneklerinde en ince ayrıntılarına kadar öğretmekle yetinmiyor, artık onları dünya çapında resmen örgütlüyordu. Sonra onlar eliyle yeryüzünde milyonlarca insanın ölümüne, acı ve ıstıraplara sebep olacak fitneler çıkaracaktı.

Bunun ilk adımı İllüminati örgütünün kuruluşu oldu.

İlluminati "aydınlanmışlar" anlamına gelen Latince kökenli bir sözcüktür. İlluminati 6 kişinin katılımı ile 1776 yılının Mayıs ayında Bavyera'da kurulmuştur.

İlluminati batıl inançlara, ön yargılara, dinin sosyal hayat üzerindeki etkilerine karşı gelen bir örgüttür. Ancak sonradan amacından saptığı düşünülür. Amacından sapan illuminatinin yeni hedefi araştırmacılara göre dünyadaki düzeni değiştirmek, dinsel inançları, devletleri yıkmak, kendi hakimiyetlerini oluşturmak olarak iddia edilmektedir.

Özünde Masonluğu örnek alan, bu şekilde ilerleyen İlluminati, örgütlenmesini de ona göre yapmıştır.

1874 senesinde tamamen yasaklanması sonucu yok olmaya başlayan örgüt Alman bir filozof olan Hegel'in örgüte katılması ile canlanmıştır. Hegel'in katılmasıyla bu sorunun cevabı ve illuminatinin gidişatı 'Yeni Dünya' kavramını benimsemek, bunun üzerinde tezler sunmak haline gelmiştir.

Tarihte olan önemli olayların arkasında veya oluşum sürecinde İlluminati'nin etkisi büyüktür. Bu olaylar arasında Waterloo Savaşı, Fransız İhtilali, John F. Kennedy suikastı gibi olayların olduğunu iddia etmektedir.

Örgüt içinde bulunan liderlerin toplam servetinin yüzden fazla bağımsız devletin gayri safi milli hasılasından daha fazla olduğu düşünülmektedir.

ABD çok uzun süredir bu örgütün etkisi altındadır.

İlluminati örgütü dünyada yönetici kategorisinde bulunan insanlarla bir şekilde bağlantılı olduğu için hayatımızı bir şekilde kontrol ediyor desek çok da yanılmış olmayız

Örgüt, her sene toplanmakta ve temel amaçları olan konuları masaya yatırıp tartışmaktadırlar.

Öncelikle oldukça güçlü olmaya özen gösteriyorlar, Bunu da ekonomik krizler, terör saldırıları ile sağlamaktadırlar. Esas ilkeleri "kaostan kaynaklanan düzen" olduğu için kurulu düzenleri bozarak, tek devlet, tek din esasına dayanarak dünya düzenini tekrar kurmayı amaçlamaktadırlar.

İlluminati içinde bulunan üst kademe üyelerinin oluşturduğu alt kadrolar ülkelere yayılmış devlet adamlarından oluşmaktadır ve 1. Dünya Savaşı zamanında bunun etkileri oldukça hissedilmektedir.

Savaşın başlama sebebinden, Osmanlı Devleti'nin yıkılışından, savaşın sonuna kadar herşeye hakim olan İlluminati, savaşın sebep olduğu düzensizlikten beslenerek temel amaçlarından olan "tek düzen, tek dünya" mantığını tamamlamış olacaklardı.

Masonların etkisinde olan, Dünyanın en büyük siyonist örgütü olarak kabul edilen İlluminati'nin bünyesinde ABD’nin tanınmış zengini David Rockefeller olduğu iddia edilmektedir. [5]

Değerli okuyucularım, gördüğünüz gibi herşey ayan beyan ortada. Ben sizleri daha fazla sıkmamak için yazımı burada kesiyorum

Allah'a emanet olunuz.


----------------------------
[1]http://www.muhalifmakale.com/ezoterik-orgutler-ve-sapkin-inanislar/
[2]http://www.hurriyet.com.tr/din-sadece-dindarlari-ilgilendirmez-25076614
[3]https://www.frmtr.com/garip-olaylar/3562179-buyu-bilim-ve-masonluk.html
[4]http://blog.milliyet.com.tr/masonlukta-buyu--kabala-ogretisi-ve-lucifer/Blog/?BlogNo=404527
[5]http://trend.mynet.com/tum-gercekleriyle-illuminati-1076482