Anasayfa  •   Dizin •   Ayet ve Hadisler •   Özet Bilgi •   Kısa Açıklamalar •   İlmihal-1 •   İlmihal-2 •   Makaleler
Kısa Açıklamalar
Lütfen Dikkat! Buradaki açıklamalar Hanefi mezhebi fıkhına göre, daha sonraki sayfalarda verilen ayrıntılı ilmihal bilgilerinden özetlenerek hazırlanmaştır.


ZEKATLA İLGİLİ KISA AÇILAMALAR

Zekat, İslâm dininin esasları kabul edilen edilen beş önemli buyruktan birisidir. Mal ile yapılan bir ibadettir. Zekat vermek, Kur'an-ı kerimin 32 ayetinde namaz ile birlikte zikredilmiş, çok önemli bir ibadettir.

Zekât, zenginin malındaki fakirin, miskinin, garibin hakkı olup zengin bu hakkı, hak sahiplerine vermezse onlara zulmetmiş olur. İçinden fakir fukaranın hakkı ödenmemiş bu malın kullanılması, kendisine haram olur. Zekatı ödenmemiş bu malın bereketi olmaz, sürekli zarara ve ziyana uğrar. Hadis-i Şerifte: (Zekât vererek, malınızı zarardan koruyunuz!) buyrulmuştur.

Buna karşılık zekatı verilen mallar, Allahü teallanın yardımıyla zarardan korunur, bereketlenir, artar ve çoğalırlar.

Bekara suresinin 276. âyetinde meâlen, (Allah, fâiz ile elde edilenleri yok eder. İzlerini bile bırakmaz. Zekâtları verilen malları ise artırır, bereketlendirir.) buyrulmuştur.

Üzerine zekat farz olduğunda zekatını hemen vererek malını fakir, fukaranın hakkından temizlemelidir.

• Zekatla ilgili ayrıntılı ilmihal bilgileri -1-
• Zekatla ilgili ayrıntılı ilmihal bilgileri -2-


# Zekatın farzı

Zekâtın farzı birdir. Her müslimânın tam mülkü olan nisâb mikdârındaki (Zekât malı)nın, belli zemânda, belli mikdârını, zekât niyyeti ile ayırıp, emr edilen müslimânlara vermekdir.

• Tam mülk ne demektir?
• Haram malın zekatı olur mu?
• Çocuğa ve deliye verilecek zekât
• Zekatın verilmesi ile ilgili bazı sorunlar (niyet,vekalet)
• Ölünün bıraktığı maldan zekat borcu verilir mi?
• Dörd mezhebin zekat ile ilgili görüşleri


# Zekatı verilecek mallar

Dört türlü Zekât malı vardır: (Yani zekat bu dört çeşit malan verilir)

  1. Altın ile gümüş. (Alacaklar, Eldeki paralar, Mevduatlar)
  2. Ticâret için alınıp, ticâret için saklanılan (Ticâret eşyâsı).
  3. Çayırda parasız otlayan dört ayaklı hayvanlar.
  4. Harâclı olmıyan bütün topraklardan ve vakf toprakdan çıkan ürünler (satılmak için üretilmiş)

• Altın, gümüş ve ticari malın zekatı
• Hayvanların zekatı
• Toprak ürünlerinin zekatı
• Hangi mallardan zekat verilir?


# Zekatı verilmeyecek mallar

İhtiyaç eşyasının zekatı verilmez. İhtiyaç eşyası, insanı ölümden koruyan şeylerdir. Bunların birincisi nafâkadır. Nafaka da üçdür: Yiyecek, giyecek ve evdir. Yiyecek deyince, mutfak eşyası da anlaşılır. Ev demek, ev eşyâsı da demekdir. Binek hayvanı veyâ arabası, silâhları, hizmetçisi ve san'at âletleri ve lüzumlu kitâbları da ihtiyâc eşyâsı sayılır.

İhtiyaç eşyası demek, kıymetleri ne kadar çok olursa olsun, bir ev, bir aylık yiyecek, her yıl 3 kat elbise, çamaşır, evde kullanılan eşya ve aletler, hizmetçiler, binecek vasıtası, meslek kitapları ve ödeyeceği borçlarıdır. Bu eşyanın mevcut olması şart değildir. Eğer mevcut iseler, bunlar zekât, fıtra ve kurban için nisâb hesabına katılmazlar.

Ticaret için olmayan, ihtiyacından fazla eşya, kiradaki ev, evindeki süs eşyası, yere serili olmayan halı, kullanılmayan fazla ev eşyası, sanat ve ticaret aleti, burada ihtiyaç eşyası sayılmaz. Bunlar fıtra ve kurban nisabına katılır, ancak ticaret malı olmadıkları için zekat nisabına katılmaz.

Aynı şekilde ev bahçesinde ihtiyaç için üretilen tarım ürünlerinin, kendisinin ve bakması vacip olanların nafakası olduğu ve satmak niyeti olmadığı için, zekatı (uşru) verilmez.

• Ev, araba gibi ihtiyâc eşyâsı almak için ayırdığı paranın zekatı verilir mi?
• Cenâze masrafı için ayırdığı paranın zekatı verilir mi?
• Hac, adak ve keffâret için saklanan paraların zekâtı verilir mi?


# Altın, gümüş ve ticâret malı zekatı

Canlı, cansız her mal, satmak niyetiyle satın alındıkları zemân, Ticâret eşyâsı olurlar. Altın ile gümüş her ne niyyet ile olursa olsun, hep ticâret eşyâsıdır.

Altın ile gümüşün ağırlığı ve ticâret eşyâsının mal oluş kıymeti, nisâb mikdârı oldukdan i'tibâren, bir hicrî sene, ya'nî arabî sene [354 gün] elde kalırsa, yıl sonunda elde bulunanın kırkda birini, zekât niyyeti ile ayırıp, müslimân fakîrlere vermek farz olur. Acele edip, hemen vermek vâcibdir. Özürsüz gecikdirmek mekruh olur. Ayırırken zekata niyetlenmek yeter. Verirken (dört mezhebde de) niyyet etmek ve zekât olduğunu söylemek lâzım değildir.

Nisab hesaplanırken ödünç alma karşılığı olan borçlar ve zekât vermek farz olduğu günden önce ödeme zemânı gelmiş olan müeccel [taksîdli] kul borçları; altın, gümüş ve ticâret eşyâsından elde mevcûd olanların ve alacakların kıymetinden çıkarılırlar.

Daha açık bir anlatımla, kısaca Altın, Gümüş, Ticaret eşyası ve Alacaklar toplanır. Bunlardan Borçlar çıkarılır. Kalan nisab miktarı ise, üzerinden bir yıl geçtikten sonra, zekatı verilir. Yıl içindeki azalıp çoğalmalara bakılmaz.

Hesaplamada bono tahvil, hisse senedi gibi menkul değerler, ticaret eşyası gibi mütelaa edilir.


# Alacaklar

Alacaklar üçe ayrılır:

1.Kuvvetli alacaklar: Ödünc verilen zekât malı (Altın, gümüş, Ticaret malı) ve zekât malının satışı karşılığı olan alacaklardır. Yani borç verilen paralar ile veresiye satılan ticaret mallarının bedeli olan (borçlular tarafından inkar edilmeyen) alacaklardır. Nisâb hesâbına katılır. Tahsil edildiklerinde (ele geçen kısmın) geçen yıllara ait zekatları da verilir.

Meselâ, üçyüz milyon lira alacağı olan, üç sene sonra, ikiyüz milyon lira alırsa, bunun, üç yıl için beşer milyon liradan, onbeş milyon lira zekâtını verir. Ancak mükellef, alacağından en az 40 dirhem (yani zekat nisabının beşte biri miktar) tahsil etmedikçe zekat borcunu ödemek zorunda değildir.

2.Orta kuvvette alacaklar: Zekât hayvanlarının ve (ticaret için olmayan) ihtiyâc maddelerinin satışları karşılığı olan alacaklar ve binâların kira alacaklarıdır. Nisâb hesâbına katılır. Tahsil edildiklerinde (ele geçen kısmın) geçen yıllara ait zekatları da verilir. Ancak mükellef, alacağından en az 200 dirhem (yani zekat nisabı kadar) tahsil etmedikçe zekat vermez.

3.Zayıf alacaklar: Mirâs, mehr mallarıdır. Nisâb hesâbına katılmaz. Tahsil edildiklerinde geçen yıllara ait zekatları verilmez. (Çünkü bunlar geçmiş yıllarda onun mülkü değil idi.) Üzerinden bir yıl geçmeden bunlara zekat da düşmez.

Gayb olmuş, denize düşmüş, gasb olunmuş, gömüldüğü yer unutulmuş mal ve inkâr olunan alacaklar, tam mülk olmadıkları için, nisâb hesâbına katılmaz ve ele geçerlerse, önceki senelerin zekâtları verilmez.

Senedli veyâ iki şâhidli olan veyâ i'tirâf olunan alacaklar, iflâs edende ve fakîrde de olsa, nisâba katılır. Ele geçince, geçmiş yılların zekâtı da verilir.


# Borçlar

Borçlar, üç türlüdür: 1.Kul borçları 2.Allah'a aid olup içinde kul hakkı olan boçlar (Zekat borcu) 3.Allah'a aid borçlar (adak, keffaret borcu) Para ve ticaret mallarının Zekat Nisabı hesaplanırken içinde kul hakkı bulunan ilk iki gruptaki borçlar düşülür.

Ancak borç hangi çeşit olursa olsun, toprak ürünlerinin uşru hesaplanırken düşülmez.


# Altın, Gümüş ve Ticaret malı için Zekat Nisabı

Altının nisâbı yirmi miskaldir. Bir miskal, hanefîde 4,80 gr ağırlığında olmakdadır. O hâlde, altının nisâbı, 96 gram'dır.

Osmânlı devletinde son kabul edilen urfî miskal 24 kırât ve bir kırât da 20 santigram idi. Buna göre, urfi miskal 4,80 gram olmakdadır. Şer'î miskal ile urfî miskâl aynı ağırlıkda olmakdadır.

Gümüşün nisâbı, ikiyüz dirhem-i şer'îdir. Bir dirhem-i şer'î 3,36 gram'dır. O hâlde, Hanefide gümüşün nisâbı, 672 gramdır.

• Zekat Nisabı


# Nisaba katılacak ve katılmayacak mallar

Altın ile gümüş her ne hâl ve şekilde olursa olsun ve her ne niyyet ile saklanırsa saklansın, zekâtı verilir.

Altın ve gümüşü yarıdan [% 50 den] çok olan, ya'nî ayârı onikiden yukarı olan altın ve gümüşlere, saf gibi bakılır. Bunların ayâr farkları dikkate alınmaz. Altını ve gümüşü yarı veyâ dahâ az olan halitalar ise, ticâret eşyâsı gibidir.

Ticâret için olmıyan, ya'nî satılık olmıyan evlerin, apartmanların, sân'at âletlerinin, motör, tezgâh, kamyon ve gemilerin ve ne kadar çok olursa olsun evde kullanılan eşyânın zekâtı verilmez. San'at sâhibleri, sanâyı'cılar, i'mâlâtcılar, ham ve işlenmiş, ma'mûl eşyânın zekâtını verirler. Demirbaş eşyânın zekâtı verilmez.

Ticâret eşyâsından evde kullanılmak için ve ticâret olunan gıdâdan bir senelik ev ihtiyâcı için ayrılmış olanların da verilmez. Ya'nî bütün bunlar ve ödenecek borçlar, nisâb hesâbına katılmaz. Bütün bu eşyâyı ve yiyecek, içecek ve giyecek ve barınacak ev gibi Iüzumlu nafakayı satın almak için sakladığı altın, gümüş ve kâğıd paranın hepsi nisâb hesâbına katılır. Ya'nî zekâtları verilir.


# Zekat verilirken

Yalnız altını olan, zekâtını, altın olarak verir. Uruz, ticâret malı demekdir. Altın veyâ gümüş ile birlikde, ticâret eşyâsı da bulunan bir tüccâr, altın ve gümüş zekâtı olarak, ticâret malından (uruz) verebilir.

Zekât olarak verilecek ticaret malları yerine, bunların kıymetlerini de vermek câizdir. Kıymet deyince altın ve gümüş anlaşılır.

Kâğıd paraların zekâtını da vermek lâzımdır. Kâğıd paralar, altın karşılığı senedlerdir ve kendi kıymetleri azdır. Altın karşılığı olan i'tibârî kıymetleri hükûmetler tarafından konmuşdur. Her zemân değişmekdedir. Karşılıkları kadar altın liraların kırkda biri veyâ bunun ağırlığı kadar her çeşid altın verilebilir. Fakîre altını teslim etdikden sonra, ona kolaylık olmak için, altınları piyasadaki kıymetine göre ondan satın alıp, ona kâğıd para verilebilir.

İnsanın malı, kendinde bulunuyorsa, bu mala (Ayn) denir. Kendinde bulunmuyorsa, (Deyn) denir. Kâğıd liraların üzerlerinde yazılı olan değerler, deyn olan zekât malını göstermekdedir. (Dürr-ül-muhtâr), onikinci sahîfede diyor ki, (Ayn veyâ geri alınacak deyn olan malın zekâtını, deyn olan maldan vermek câiz değildir. Ayn olan maldan vermek lâzımdır). Meselâ fakîrden alacağı olan ikiyüz dirhemin beş dirhemini zekât niyyeti ile ona bağışlayıp kalanı alsa, câiz olmaz.

Kâğıd para zekâtını, altın olarak vermek veyâ kâğıd olarak verilince, bunu altına çevirmesi için, fakîre emr etmek, muhakkak lâzımdır. Verilen kâğıd parayı, fakîr altına çevirmezse, zengin zekât vermiş olmaz. Zîrâ altına çevirmek, ya'nî deyn olan malın zekâtını ayn olarak vermek, zenginin vazîfesidir.

Fârz oldukdan sonra zekât vermemek için, (Hîle-i bâtıla) yapmak harâm olur.

Bazıları, fakîrlerin ve devletin bu hakkını ödememek için, ev, dükkân, arsa, tarla satın almak suretiyle paralarını ellerinden çıkarıyorlar. Satın aldıklarını kiraya veriyorlar. Böylece, zekât vermek üzerlerinden düşer ise de, böyle kişilerin fakîr olan akrabâlarına nafaka vermeleri farz olur. Ayrıca böyle kişiler, Allahü teâlânın zekât verenlere va'd etmiş olduğu bereketden, zenginlikden mahrum kalırlar. Zekat vermekten kaçarak büyük sevaptan mahrum kalmamalıdır.

Her müslimân mâlik olduğu zekât malının mikdârının nisâb mikdârı olduğu günü, bir yere yazmalıdır. Bundan bir hicre sene sonra, nisâb helâk olmadan elinde kalırsa, o zemân zekât vermesi farz olur.

• Zekatı ayırırken veya verirken niyet edilmesse?
• Haram mal ve haram karışmış habis mülkün zekatı
• Kâğıt para ve zekat


# Toprak mahsûllerinin zekâtı: Uşr

Toprakdan alınan mahsulün zekâtına (Uşr) denir. Uşr vermek de farzdır. Borcu olanın da uşr vermesi lâzımdır. Yani uşr malından borçlar düşülmez.

İmâm-ı a'zam buyuruyor ki: (Her sebze ve meyve, az olsun, çok olsun, mahsûl toprakdan alındığı zemân, onda birini, veyâ kıymeti kadar altın veyâ gümüşü, müslimân fakîrlere vermek farzdır). Hayvan gücü ile veyâ dolap, motör ile sulanan yerdeki mahsûl elde edilince, yirmide biri verilir. Bir sâ'dan (4.17 litreden) az mahsulün uşru verilmez. Ne kadar olursa olsun ev bahçesindeki meyve ve sebzeler için ve odun ve ot ve saman için uşr verilmez. Uşru verilmeyen mahsulü yemek harâmdır.

"(Meyvenin ve ekinin uşru, İmâm-ı a'zama ve İmâm-ı Züfere göre, toplanacak hâle gelmese de, fâidelenecek, yinecek hâle gelince uşrunu vermek farz olur. İmâm-ı Ebu Yusüfe göre olgunlaşınca, toplamadan önce farz olur. İmâm-ı Muhammede göre ise, hasâddan sonra, ya'nî hepsini toplayınca farz olur."

On kile buğday alan, bir kilesini müslimân fakîre vermezse, yalnız o bir kilesi değil, on kilenin hepsi harâm olur.

İmâm-ı Ebu Yusüf ile imâm-ı Muhammede göre uşr vermek için, toprakdan çıkan mahsulün, bir sene dayanıklı olması ve mikdârının beş veskden (binikiyüzelli litreden) çok olması lâzımdır. Fekat fetvâ İmâm-ı a'zâmın ictihâdına göre verilmişdir.


# Hayvanların zekâtı

Yılın yarıdan fazlasında parasız çayırda otlıyan hayvanlar, üretmek için, sütü için olursa, bunlara (Sâime) hayvan denir. Sâime hayvan sayısı, nisâb mikdârı oldukdan bir yıl sonra, zekâtı verilir. Yün için, yük taşımak için, binmek için olursa, sâime denilmez ve zekât lâzım olmaz. Deve, sığır gibi başka cinsden sâime hayvanlar, birbirlerine ve diğer ticâret eşyâsına eklenmezler.

Deve Zekâtı: Dört devenin zekâtı verilmez. Devenin nisâbı beşdir. Beş devesi olan, bir koyun verir.

Sığır Zekâtı: Sığırın nisâbı otuzdur. Otuzdan az sığırı olan, bunların zekâtını vermez. Otuz sığır için bir aded, bir yaşını aşmış erkek veyâ dişi buzağı verilir.

Koyun Zekâtı: Koyunun nisâbı kırkdır. Kırkdan az koyunu olan zekâtını vermez. Kırkdan yüzyirmiye kadar koyunu olan, yalnız bir koyun verir. Bir yaşını doldurmayan kuzuların zekâtı verilmez. Fekat, koyunu da varsa, yavrular da hesâba katılır. Deve ve sığır yavruları da böyledir. Kuzu, hiçbir zemân zekât olarak verilmez.

At Zekâtı: Erkek ve dişi bir arada ve çayırda, üretmek için beslenirse zekât lâzım olur. Binmek ve yük için ise, lâzım olmaz. Yalnız erkek atı olanın (aygırın) zekâtı olmaz. Çünki üremez. Ticâret niyyeti ile beslenirse, ticâret malı zekâtı verilir. Ticâret için olmıyan katır ve merkeb çok olsa da, zekâtları verilmez.

Atın nisâbı yokdur. Her at için bir miskal altın verilir. İsterse, atların kıymetini hesâblar. Kıymetleri altın nisâbını dolduruyorsa, kırkda biri kadar altın verir. Deve, sığır ve koyun zekâtı olarak, değerleri kadar altın da verilebilir.

• Deve zekatı
• Sığır zekatı
• Koyun zekatı
• At zekatı


# Zekât kimlere verilir?

Zekât, yalnız aşağıda yazılı, yedi sınıfda bulunan müslimânlara verilir.

  1. (Fakir): Nafakasından fazla, fekat nisâb mikdârından az malı olana fakîr denir.
  2. (Miskîn): Bir günlük nafakasından fazla birşeyi olmıyan müslimâna miskîn denir.
  3. (Âmil): Ya'nî Sâime hayvanların ve toprak mahsûllerinin zekâtlarını toplayan (Sâ'î) ile, şehr dışında durup rastladığı tüccârdan ticâret malı zekâtını toplıyan (Âşir), zengin dahî olsalar, işleri karşılığı zekât verilir.
  4. (Mükâteb): Ya'nî efendisinden kendisini satın alıp, borcunu ödeyince, âzâd olacak köle.
  5. (Münkatı'): Cihâd ve hac yolunda olup muhtâc kalanlar. Hadîs-i şerîfde, (İlm öğrenmekde olanın kırk yıllık nafakası olsa da, buna zekât yermek câizdir) buyuruldu.
  6. (Medyûn): Borcu olan ve ödeyemeyen müslimânlar.
  7. (İbnüs-sebîl): Kendi memleketinde zengin ise de, bulunduğu yerde yanında mal kalmamış olan ve çok alacağı varsa da, alamayıp muhtâç kalan.

Bunların hepsine veyâ birine vermelidir.

Fakîr olan gelinine, dâmâdına, kayınvâlideye, kayın pedere ve üvey çocuğuna zekât verilir. Zekâtı, fakîr olan kardeşe ve hala, amca, dayı ve teyze gibi yakın akrabâya vermek dahâ sevabdır.

Soruşturup anlıyarak, zekâtını verdikden sonra, bunun zengin olduğu anlaşılsa, zararı olmaz. Ya'nî kabûl olur. Fakîr olduğunu söyleyip, zekât istemiş ise, bu kimsenin zekât almağa hakkı olup olmadığını araşdırmaya lüzum yokdur. Buna zekât verince, soruşturarak, araştırarak vermiş sayılır.

Vasîsinin, zekât malı ile yetîme lüzumlu şeyleri alıp buna vermek hakkı vardır. Yetîm, alış verişi anlıyacak kadar akıllı ise, giyeceği ve yiyeceği, çocuğun eline vermek lâzımdır.

Fakîrin, hiç olmazsa, bir günlük ihtiyâcını karşılayacak kadar vermek müstehabdır. Çoluk çocuğu olan fakîre, bunların herbirine bölünce, nisâb mikdârı düşmeyecek kadar, çok zekât vermek câizdir. Yakınları muhtâc iken, başkalarına verirse, sevâbı olmaz.

Zengin, vekîline, dilediğine ver derse, vekîl kendi fakîr olan çocuğuna ve zevcesine de verebilir. Kendi fakîr ise, kendi de alabilir. Zenginin vekîli, zekâtı vermek için, izin almadan bir başkasını da vekîl edebilir.

Zekâtı başka şehre göndermek mekruh ise de, akrabâya vermek için veyâ kendi şehrinde fakîr müslimân bulamazsa, başka şehre göndermek câizdir.

• Zekatın kimlere verileceğini bildiren ayetler


# Zekât kimlere verilmez?

Bakmakla yükümlü olduğu anaya, babaya ve dedelerin, ninelerin hiçbirine ve kendi çocuklarına ve torunlara zekât verilmez. Bunlara, sadaka-i fıtr, adak ve keffâret gibi vâcib olan sadakalar da verilmez. Fakîr iseler, nâfile sadaka verilebilir. Zevceye de zekât verilmez. İmâm-ı a'zam buyurdu ki, kadın da, fakîr olan zevcine zekât veremez. İmâmeyn ise, fakîr zevcine zekât verir dediler.

Zekât parası ile meyyite kefen alınmaz. Meyyitin borcu ödenmez. Câmi', cihâd, hac yapılmaz. Zimmîye, ya'nî gayr-i müslim vatandaşa zekât verilmez. Zimmîye fıtra, adak, sadaka, hediyye verilebilir.

Peygamberimizin "sallallahü aleyhi ve sellem" ve amcalarının evlâdlarından, kıyâmete kadar geleceklere zekât verilmez. Çünki, her mühârebede, düşmandan alınan ganîmetin beşde biri bunların hakkıdır. (İmâm-ı a'zam buyurdu ki, bunlara ganîmet hakları verilmediği zaman, zekât ve sadaka vermek câizdir).

Malını isrâf edene, harâmda kullanana zekât vermek lâyık değildir.

Zenginin vekîli, zekâtı, zenginin emr etdiği kimseye verir. Başkasına veremez. Başkasına verirse veyâ gayb ederse, öder.

Bir günlük yiyeceği bulunan kimsenin, yiyecek, içecek veyâ bunları almak için para istemesi, dilenmesi harâmdır. Bunun varlığını bilerek, istediğini vermek de harâmdır. İstemeden verilmesi ve verileni alması câizdir. Bu kimsenin yiyecek, içecekden başka ihtiyâclarını meselâ, elbise, ev eşyâsı, kirâ paraları istemesi câiz olur.

Aç veyâ hasta olanın, oturacak evi olsa da, yiyecek istemesi câizdir. Bir günlük yiyeceği olan, ilm öğrenmekle [veyâ öğretmekle] meşgul ise, yiyecek istemesi, yine câiz olur. Parasını harâma sarf edene ve isrâf edene sadaka verilmez.


# Kurumlara ve hayır işlerine zekat vermek için ne yapmalı?

Kurumlara, hayır derneklerine, cami, cihad, defin gibi hayır işlerine zekat verilmez.

Böyle yerlere zekat verebilmek için, fakîrler, güvenilen birini vekîl ederler. Bu vekîl, fakîrler için zekâtları alır. Fakîrlerin emr etmiş olduğu yere verir. Böylece fakirler zekatı alıp artık kendi mülkü olan bu meblağı istediği yere bağışlamış olurlar.

Kurumlara verilen zekât, müslimân fakîrin eline geçmezse, zekât ödenmiş olmaz.

• Kurumlara zekat


# Beyt ül-mâl

Uşr ve kırda otlıyan hayvanların zekâtı, fakîrlere verileceği gibi, beyt-ül-mâla da teslim edilmesi câizdir.

(Dört nevi zekât malından ikisine, ya'nî zekât hayvanları ile toprakdan elde edilen mallara (Emvâl-i zâhire) denir. Bunların zekâtlarını, devletin me'murları gelip toplar. Bu me'murlara (Sâ'î) denir. Hükûmet, bu toplanan malı, beyt-ül-mâlda saklayıp yedi sınıfdan herbirine sarf eder. Beyt-ül- mâldan hakkı olan fakîrler, zekât me'mûrları, âlimler, rnu'allimler, vâ'ızlar, din dersi öğrenen talebe, borçlular, Ehl-i beyt-i nebevî, askerler, beyt-ül-mâl parası ellerine geçerse, hakları kadar almaları câizdir.

Zekât mallarından altın, gümüş ve ticâret eşyâsına (Emvâl-i bâtına) denir. Bunların zekâtını mal sâhibi, yedi sınıfdan dilediğine, kendi verir. Bir şehrdeki zenginlerin hiç zekât vermedikleri anlaşılırsa, emvâl-i bâtınalarının zekâtını da hükûmet toplıyabilir.


Beyt-ül-mâlda bulunan mallar:

Beyt-ül-mâlda, birbirlerinden ayrı dört cins mal bulunur:

1.Hayvânlardan, toprak mahsûllerinden alınan zekâtlar olup, yukarıdaki yedi sınıfa verilir.

2.Ganîmetin ve yerden çıkarılan ma'denlerin beşde biri olup, yetîmlere miskînlere ve parasız kalan yolculara verilir.

3.Gayr-i müslimlerden alınan harâc ve cizye. Bunlar, yol, köprü, han, mekteb, mahkeme gibi umumî ihtiyâclara ve millî müdâfe'aya sarf edilir. Memleket hududunu bekliyen, memleket içindeki yolları bekliyen müslimânlara, köprü, mescid, havuz, nehr yapmağa ve ta'mîrlerine, imâma, müezzine, hademe-i hayrâta, islâm ilmlerini, ya'nî din ve fen bilgilerini okutanlara ve okuyanlara, kâdîlara, müftîlere, va'ızlara ve dîni ve milleti, devleti yaşatmak için çalışanlara verilir. Bunlar, zengin olsalar bile, çalışmaları, hizmetleri karşılığı, âdete ve ihtiyâc eşyâsının değerine göre, uygun bir pay verilir.

4.Vârisi olmıyan zenginlerin bırakdığı mal ve (lukata), ya'nî yerde bulunup sâhibi çıkmayan şeyler; hastahânelere ve fakîrlerin cenâzelerini kaldırmağa sarf edilir ve çalışamıyacak hâlde olan kimsesiz fakîrlere verilir. Bu dört sınıf malı, hakkı olanlara ulaşdırmak, hükûmetin vazîfesidir.

Hükûmet şehr dışına (Âşir) adında me'mur koyar. Bunlar, tüccârı hırsızdan ve her tehlükeden korur. Bu âşir, yoldan geçen tüccârdan, yanındaki malın mikdârını sorar. Nisâb mikdârı ise ve yanında bir sene kaldı ise ve ticâret malı ise, her çeşid maldan, müslimândan kırkda birini, zimmîden yirmide birini, harbîden onda birini alır. Müslimândan alınan bu mal, onun zekâtı yerine geçer.

(Beyt-ül-mâlın dört hazînesinden birinde mal tükenir ise, diğer üç hazînesinde bulunan maldan buraya ödünc olarak aktarılıp, bu hazîneden hakkı olan yerlere dağıtılır). Sultân uşru kaldırsa, müslimânların uşr vermesi afv olmaz. Uşru kendilerinin vermesi farzdır.

(Beyt-ül-mâl, helâl olarak, hak üzere toplanmayıp, zulm ile alınmış ise, böyle haksız alınan malları sâhiblerine geri vermek farz olur. Bu durumda Beyt-ül-mâldan hakkı olanlara verilmez. Bunların alması harâm olur. Mal sâhibleri ma'lûm değilse, beyt-ül-mâlın dördüncü kısmına konur. Buradan hakkı olanlara verilir).


# Zekât vermiyenler

Zekât, fakîrlerin hayâtını, ihtiyâclarını, cemiyyetin tekeffül eylemesi, demekdir. Bir şehrin bir köşesinde, bir müslimân açlıkdan ölse, şehirdeki zenginlerden birinin, az bir zekât borcu kalsa, onun kâtili olur.

Resülullah sallallahü aleyhi ve sellem, vedâ haccında buyurdu ki, (Malınızın zekâtını veriniz! Biliniz ki, zekâtını vermiyenlerin, nemâzı, orucu, haccı ve cihâdı ve îmânı yokdur) (Riyâd-un-nâsıhîn). Ya'nî, zekât vermeği vazîfe bilmez, farz olduğuna inanmaz, vermediği için üzülmez, günâha girdiğini bilmezse, kâfir olur. Senelerce zekât vermiyenlerin zekât borçları birikerek, bütün malını kaplar. Bunlardan, îmânını kurtaran pek nâdir olur.

Tevbe suresi, otuzdördüncü âyet-i kerîmesi, böyle kimseler için olup, meâl-i şerîfi, (Malı, parayı birikdirip zekâtını, müslimân fakîrlerine vermeyenlere çok acı azâbı ınüjdele!)dir. Bu azâbı, bundan sonraki âyet-i kerîme bildirmekde olup, meâl-i şerîfinde: (Zekâtı verilmiyen mallar, paralar, Cehennem ateşinde kızdırılıp, sâhiblerinin alınlarıııa, böğürlerine, sırtlarına mühür basar gibi basdırılacakdır) buyurulmuşdur.

Malın hakîkî sâhibi, Allahü teâlâdır. (Sahîh-i Müslim)deki bir hadîs-i şerîfde, (Ey Âdem oğlu! Benim malım, benim malım dersin. O maldan senin olan, yiyerek yok etdiğin, giyerek eskitdiğin ve Allah için vererek, sonsuz yaşatdığındır) buyuruldu.

Haşr suresi, dokuzuncu âyet-i kerimede, (Zekâtını veren, elbette kurtulacakdır) müjdelendi. İmrân süresinde, yüzsekseninci âyet-i kerîmede meâlen, (Allahü teâlânın ihsân etdiği malın zekâtını vermeyenler, iyi ettiklerini, zengin kalacaklarını sanıyor. Hâlbuki, kendilerine kötülük yapmış oluyorlar. O malları, Cehennemde azâb âleti olacak, yılan şeklinde boyunlarına sarılıp, başdan ayağa kadar onları sokacakdır) buyurulmuştur.

Hadîs-i şerîfde, (Zekât vererek, malınızı zarardan koruyunuz!) buyuruyor. Zekât vermek, Kur'ân-ı kerîmin otuziki yerinde, nemâzla birlikde emr edilmekdedir.

Tefsîr-i Mugnî'de diyor ki: (Kur'ân-ı kerîmde üç şey, üç şeyle berâber bildirildi. Bunlardan biri yapılmazsa, ikincisi kabul olmaz. Peygambere "sallallahü aleyhi ve sellem" itâ'at edilmedikçe, Allahü teâlâya itâ'at edilmiş olmaz. Anaya, babaya şükr edilmedikçe, Allahü teâlâya şükr edilmiş olmaz. Malın zekâtı verilmedikçe, nemâzlar kabul olmaz).